ercanguven @ milliyet.com.tr

Biliyoruz; Fenerbahçe’nin futbolunu Fenerbahçe teknik direktörü bile beğenmiyorsa, Erol Bulut’a “ne oluyor orada” demenin faydası yok.
Lakin, merak ediyor insan.
Bir zamanların en iyi savunması, neden tepeden tırnağa “restorasyon” geçirdi de yandan gelen her hava topunu ağlara göndermesi için rakiplere müsaade eder hale geldi?
Süper Lig’in en iyi orta sahası, kafayı çalıştıran rakiplerin karşısında neden üzerinden atlanacak kadar küçülüyor, hatta moleküllerine ayrılıp görünmez oluyor?
Sahadakiler ve kulübedekilerle her rakibin imrenerek baktığı Fenerbahçe forveti, gol atabilmek için kornere veya penaltıya muhtaç durumda… Neden ?
Fenerbahçe’nin sularından vitaminlerinden sakınmadığı kesin; sakın nazenin çiçekler gibi yerini beğenmiyor olmasın bazıları?..
Yoksa takımın “o maça özel” ihtiyacı ile futbolcunun yeteneğini denk getirecek “tercihlerde / zamanlamada” mı sorunu var bu dev yatırımı sevk ve idare edenlerin?
Amiyane tabirle, “saldım çayıra mevlam kayıra yöntemiyle” alt alta yazılıp “bilirsin ne yapacağını” taktiği ile mi sürülüyorlar sahaya?
Erol Bulut’a sorma!..
Sebep olandan çözüm yolunu öğrenmeye çalışmak, sağ elinle enseden dolanıp sol kulağını aramak kadar abes.
Zaten sorsanız “bireysel hatalardan” dem vuracak belli ki… Aynen Beşiktaş derbisinden sonra tekrarladığı gibi.
O zaman, bir basamak üste çıkıp Erol Bulut’u Fenerbahçe teknik direktörlüğüne uygun gören Fenerbahçe sportif direktörü Emre Belözoğlu’na dönmek zorundayız.
Bu mudur sayın Belözoğlu’nun hayal ettiği Fenerbahçe?
Bunca emek, bunca kaynak Fenerbahçe zigzag çizsin, rakipleri izin verirse kazansın, kısaca sahada etken değil edilgen olsun diye mi harcandı sayın Fenerbahçe Sportif Direktörü?
Elbette tercih ederek bir anlamda kefil olduğunuz Erol Bulut’un arkasında durmak zorundasınız ama yüreğinize bir şüphe düştü mü Konyaspor ve Beşiktaş maçlarından sonra?
Futbolda her takım mağlup olabilir… Lakin Fenerbahçe’nin sorunu sadece mağlup olmak değil; mağlup olacak kadar kötü, yavaş oynamak. Yani “hak ederek mağlubiyet!.. Hele rakip inanmış, hocası zekasını çalıştırmışsa.
Böyle gitmeyeceğine göre… Ne zaman, nasıl geride kalacak bu zaaflar?
“Onu kenara, bunu oyuna al” dışında bir planı var mı Fenerbahçe’nin mesela?
Yoksa… Mesele yok! Üç çeyrek sezon daha böyle gider, rakipler daha çok hata yaparsa bir de bakarsınız finişe önde girer. Şans, kısmet veya kader!
Ancak, bir plan varsa ve bu bıçak sırtı durumu geride bırakmak için acil önlem paketi hazırlanıyorsa, niye biri çıkıp da söylemez? Tamam; “sır” ise açıklamasınlar ama hiç olmazsa “merak etmeyin” desinler.
Teknik heyetten “tık” çıkmadı dört gün. Bulut, mahcup her halde! Dün öğle saatlerinde Belözoğlu “tablo o kadar olumsuz değil” mealinde bir iki yuvarlak laf etti. Ne zormuş Fenerbahçe’de durum tespiti!.. O da biliyor ki, her köşeli söz Erol Bulut’u çizer.
Fenerbahçe’de bir “özgüven” sorunu mu var yoksa?
Yalan da olsa çıkıp söyleyin ya… “Sorunu biliyoruz, çözeceğiz” deyin hiç olmazsa.
Dikkat edin; “Ocak’ta yeni transfer” haberleri sızdırmaktan bahsetmiyorum. Yirmi tane palto alıp daha çok ısınamazsınız. Bir tanesi giyilir o meretin. Rüzgar estiğinde sizi iliklerinize kadar üşüten biyolojik veya kronik hastalığınız varsa, onun tedavisi için uğraşmalısınız yeni paltolar alacağınıza.
Sadede gelelim.
Geçtik “neşteri”, “pansumana” razı Fenerbahçeli!
O bile yok… Sadece titrek ellerle yapıştırılan “bu hafta kazanırız, unuturlar” bandajı.
“Umutsuz” musunuz, “vurdum duymaz” mı anlayamadık!
Taraftarın yüreği pırpırlanarak başlayan şu sezonda, Kadıköy’de üst üste alınan mağlubiyetlerden sonra, teknik direktörün/sportif direktörün taraftarına vereceği sağlam bir vaat, umut, müjde, avuntu, teselli mesajı olmaz mı kardeşim?
Pandemi sezonunda boş tribünlere oynaya oynaya taraftarı unuttunuz galiba!

milliyet