Beden eğitimi ve sporun başlı başına bir parçası olarak antrenman kuramı ve yönteminin biyolojik, psikolojik ve pedagojik bilimlere dayalı kendine özgü kuralları bulunmaktadır. Bütün bir antrenmanı sistemli bir biçimde yönlendiren bu kurallar antrenman ilkeleri olarak tanımlanmaktadır.
Kişinin beceri ve sporsal veriminin düzeyini artırmak gibi antrenmanın önemli amaçlarını yerine getirme gereksinimden kaynaklanan bu ilkeler bu sürece özgü olup tüm özellikleri yansıtır. Her ne kadar daha anlaşılır bir sunuş amacıyla tek tek anlatılsalar da antrenmanın tüm ilkeleri bütün bir kavramın bir parçası olup birbirinden ayrı parçalar olarak görülmemelidirler. Antrenörün bu antrenman ilkelerini doğru bir biçimde kullanması, daha iyi bir biçimde antrenman içeriğini, yöntemlerini, etmenlerini ve öğelerini işlevsel bir biçimde düzenleme olanaklarını beraberinde getirecektir.


1.Antrenmanda Etkin Katılım İlkesi
Antrenman kapsamı ve amacı, sporcunun bağımsız ve yaratıcı rolü ve sporcunun uzun süreli hazırlık evrelerindeki görevleri biçiminde 3 bölümde incelenen öğelerin açık ve kesin bir biçimde kavranılması bu ilkelerin anlaşılması açısından oldukça önemlidir. Antrenör, liderliğini ve ustalığını kullanarak sporcularının bağımsız fakat uyumlu bir biçimde gelişmelerini sağlamalıdır. Antrenman sırasında karşılaştıkları zorlukları aşmak amacıyla becerilerini, biyomotor yetilerini ve psikolojik özelliklerini daha da geliştirmek için sporcuların antrenörün yönergelerini iyi bir biçimde algılamaları gerekir.
Antrenmana etkin bir biçimde katılım, antrenörün belirli zaman aralıklarıyla sporcusuyla gelişimini sürekli tartışarak daha da arttırılabilir. Bunu göz önünde bulundurarak, sporcu antrenörden aldığı nesnel bilgiyi kendi sportif veriminin öznel değerlendirmesiyle birleştirmelidir. Sporsal verim yetilerini öznel olarak kendi hızına ilişkin düşünceleriyle karşılaştırarak sporcu, bir beceriyi yapmanın akıcılığı ve kolaylığını, güçlü, gevşek vb. anlayışını geliştirecektir. Sporcu sporsal veriminin olumlu ve olumsuz yönlerini anlayabilecek, olumsuz yönlerini nasıl düzeltebileceğinin ve sonuçlarının nasıl geliştirebileceğinin farkına varacaktır. Sporcu, bir müzisyen gibi dinlemeli ve böylece yanlışlarının nerede olduğunu kavramalıdır. Bu, sporcunun antrenman dağarcığında yerinde değişiklikler yapmasını sağlayacaktır.
Buna ek olarak, sporcu kendi sağlığına özen göstermelidir; kişisel sorunlar spor verimini etkileyebileceği için sporcu sorunlarını antrenörüne açmalıdır. Böylece ortak bir çabayla sorunlar ortadan kaldırılabilir. (Örneğin Yıldız Milli takım çalışmalarında birçok sporcuda isilik, mantar görülmüştür.)
Etkin katılım sadece antrenman dönemleriyle sınırlandırılmamalıdır. Sporcu gözetim altındaki antrenman sırasında ya da antrenörün gözetimi olmaksızın nasıl hareket edeceğini bilmelidir. Alkol ve sigaranın kişinin verimini etkilediğine dair güçlü kanıtlar vardır; bu nedenle sporcu bu tür kötü alışkanlıklara şiddetle ve etkin bir biçimde karşı koymalıdır. Boş zamanlarında tatmin ve gevşemeyi sağlayan sosyal etkinliklere katılmalı fakat bunun yanında da yeterince dinlenmelidir. Bu, fiziksel ve psikolojik yenilenmenin bir sonraki antrenman sürecinden önde olmasını sağlar.
Eğer sporcu gözetim altındaki antrenmanın tüm gereklerini sürekli olarak yerine getirmezse, kendi doruk düzeyine çıkmayı unutmalıdır. Antrenörün yetki ve bilgisi ne düzeyde olursa olsun mucizeler yaratamaz. Ritter (1981) bu ilkeden aşağıdaki şu kuralları çıkarabileceğini öne sürmektedir:
Antrenör antrenman hedeflerini sporcularıyla beraber belirlemelidir. Sporcular kendi yetilerine göre hedef belirlemede etkin roller almalıdırlar.
Sporcu uzun ve kısa süreli antrenman programlarını incelemenin yanında onları planlamada da etkin bir rol almalıdır. Sporcunun iyi bir öz değerlendirme niteliği olmalıdır. Böylece planlama konularda olumlu bir işlevi oluşturulabilir. Kişi, deneyimli sporcuların spora yeni başlayanlara oranla bu süreçlere daha çok katılabileceğini kavramalıdır.
Üst düzey sporcuların bazı zamanlar kendi programlarını geliştirmeleri için destek verilebilir. Antrenör de programların niteliğine ve sporcunun hedeflerine göre değişiklikler yapmalıdır.
Bir program yaparken önemli katkıda bulunan verilerden birisi de, sporcunun antrenman günlüğündeki yaptığı yorumlar ve notlardır. Bir önceki programın eleştirel bir değerlendirmesi de yeni planlama için yardımcı olabilir.
Sporcu belirli zaman aralıklarıyla testleri ve ölçütlerini seçmelidir. Böylelikle kişinin belirli bir zaman içinde sporsal verim düzeyi ve gelişim düzeyine ilişkin daha açık bir düşüncesi oluşacaktır. Böylece, nesnel verilere dayalı doğru sonuçlar çıkarabilecektir. Gelecekteki programların düzenlenmesi de bu önemli bulguya dayandırılmalıdır.
Sporcu bireysel çalışmalarını ve/ya da bireysel antrenman süreçlerini antrenörün gözetimi olmaksızın yapmalıdır. Genellikle bazı sporcular, (özellikle de yıldız olma adayı sporcular) ve bunların antrenörleri günde birden fazla planlı bir antrenman sürecine yer veremezler. Yine de, kolayca başarılamayacağını bilerek, kendilerine yüksek hedefler belirleyebilirler. Ayrıca bu tür sporcular, antrenman zamanı açısından daha şanslı olan diğer sporcularla yarışmak durumunda kalabilirler.
Bu sorunu çözmek için, en etkili yollardan biri, bireyin okula ya da işe gitmeden önce sabahları evde yapacağı ek bir etkinlik olabilir. Destekleyici antrenman birimleri kişinin sporsal verimi üzerinde olumlu bir etkiye sahiptir. Sporcunun genel dayanıklılık ve esneklik ve kuvvet gibi yetilerinin gelişim hızı olanakları böylece arttırılabilir. Bu tür bir yaklaşım, sporcunun yaptığı etkinliğin daha iyi ayırdına varması için yapılan ek ve etkin bir seçenektir. Sporcu hedeflerine ulaşmak için böylece daha hırslı bir yapı oluşturacaktır.
Antrenmanın biçimlendirilmesine olan bilinçli yaklaşım sporcu için açık ve başarılabilir hedefleri belirlerken de gösterilmelidir. Bu, sporcunun antrenmana olan ilgisini ve yarışmalarda başarılı olmaya olan istek ve coşkunluğunu arttıracaktır. Ayrıca, bu durum istenç ve antrenman zorluklarını aşmaya olan kararlılık gibi psikolojik özelliklerin gelişimlerine de yardımcı olacaktır. Hedefler sporcunun gözüne kestirebildiği kadar zor, aynı zamanda da başarılabilecek kadar da gerçekçi olmalıdır. Antrenör her sporcu için hem uzun hem de kısa süreli hedefler belirlemelidir. Kısa süreli hedef gösterimi, sporcunun antrenmana olan ilgisini uyarmada etkili bir yoldur.


2- Çok Yönlü Gelişim İlkesi
Çok yönlü bir gelişimin gerekliliği eğitimin birçok alanında ve insan etkinliklerinde gözardı edilemez bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Kişinin eğitimi sonucunda ne kadar iyi geliştiğine bakılmaksızın, önemli temellerin kazanılması için çok yönlü gelişim yeniden uygulanmalıdır.
Bazı genç sporcularda oldukça hızlı gelişim olması olağan dışı bir görünüm değildir. Bu tür durumlarda, önemli gözüken bir yaklaşım antrenörün sınırlı bir gelişimine neden olan özel bir antrenman programı geliştirmeye karşı koymuş olmasıdır. Geniş, çok yönlü bir fiziksel gelişim, özellikle genel fiziksel gelişim, oldukça çok gelişmiş fiziksel hazırlık ve teknik bilgiye ulaşmak için gerekli temel gereklerden biridir. Antrenmana olan bu tür bir yaklaşım, bir spor dalında özelleşmek (ustalaşmak) için gerekli bir öncül olarak kabul edilmelidir.
Piramidin tabanı karşılaştırma yoluyla herhangi bir antrenman programının temeli olarak kabul edilen çok yönlü gelişim yaklaşımını kapsamaktadır. Bu gelişim özellikle fiziksel gelişim konusunda kabul edilebilir bir düzeye ulaştığında sporcu yaşamının önemli bir yerini tutan yüksek verim sergilenmesi için gerekli olan antrenman yaklaşımını sağlamaktadır.
Çok yönlü gelişim ilkesi, bütün insan organları ve dizgeleri arasındaki fizyolojik ve psikolojik süreçler ile ilişkili bağlantıların düzeyine göre belirlenmektedir. Kişide antrenman sonrası oluşan birçok değişiklik her zaman birbirine bağlıdır. Türü ve motor gerekleri ne olursa olsun bir antrenman, çeşitli biyomotor yetiler ve psikolojik özelliklerin yanında birkaç dizgenin (sistemin) uyumlu beraberliğini gerektirmektedir. Bu açıdan, sporcunun antrenmanının ilk dönemlerinde, antrenör vücudun düzgün işlevsel gelişimine katkıda bulunabilecek bir yaklaşımı göz önünde bulundurmalıdır.
Seçilen spor dalının gelecekteki gereklerine uygun kas grupları, bütün üyelerin eklem esnekliği ve sağlamlığı yanında tüm vücudun etkinliği yoğunlaşmanın odak noktası olmalıdır. Diğer bir deyişle, kişi üst aşamada bir tekniksel ve taktiksel düzey için gerçekleştirilmesi gereken yapısal ve işlevsel yetilerini en üst düzeye çıkarmalıdır.
Kişi bir alanda özelleşmeye ve sporsal olgunlaşmaya giden yolun çok yönlü gelişmeye dayandığı gerçeğini göz ardı etmemelidir. Hangi spor dalı olursa olsun yüksek sporsal verim sağlama, sporsal antrenmanın erken evrelerinde çok yönlü yapısal ve işlevsel gelişime ve çalışma yapılan spor dalının becerilerin yanısıra diğer beceri ve motor hareketlerin gerçekleştirildiği dizgesel (sistematik) bir antrenman uygulaması oluşturmuş olan bireylerce olanaklı kılınır. Bu tür bir sporcu neredeyse bir sürat koşucusu kadar hızlı, bir halterci kadar güçlü, bir uzun mesafe koşucusu kadar dayanıklı ve bir cambaz kadar eşgüdümlü (koordineli) olmalıdır. Yukarıda sayılanlar her ne kadar idealin ötesi gibi görünsede, Montreal Olimpiyat Oyunları Şampiyonu dekatloncu Bruce Jenner, Nadia Comaneci ve birçok üst düzey sporcu tarafından sergilenen yetiler anımsanmalıdır.
Bu ilke özellikle çocukları ve gençleri çalıştırırken uygulanmalıdır. Diğer yandan, çok yönlü gelişim sporcunun bütün antrenman zamanını sadece bu tür bir programa harcaması anlamına gelmez. Yine de, sporcu olgunlaşıp, sporsal yetisini üst düzeye taşıdıkça, antrenmanı da ona göre daha özel olmalıdır.
Bütün spor dallarındaki antrenörler bu ilkenin değeri ve önemi üzerinde tartışmaktadır. Diğer yandan, kişi çok yönlü gelişimin antrenman programına çok çeşitli alıştırma olanakları ve eğlence katması gibi avantajları göz ardı etmemelidir. Bu tür bir yaklaşım sıkılma olasılığını en aza indirgemektedir.
Antrenmana başlama genelde daha geç bir tarihte birçok ülkede olduğu gibi olmaktadır. Çünkü, çocukların ön deneyimleri ve gelişime özgü koşulları farklıdır. Gerçi bu durumda da eğitim aşamalarının sırası değişmezi ama (b) örneğinde görüldüğü gibi eğitim aşamaları arasında (sınır bölgelerde) bir çakışma ortaya çıkar. Ne yazık ki bu zorunlu durum, uygulamada çoğu kez gözden kaçırılmaktadır. Bunun sonucunda da çocuklar erken bir uzmanlaşmayla, yani söz konusu spor dalına yoğun, tek yönlü branşa yönelik biçimde çalıştırılma tehlikesiyle karşı karşıya kalırlar.


3- Özelleşme İlkesi
Sporsal yaşantının en başından başlayarak kişinin amacı ve eğilimi bir spor dalında özelleşmektir. Özelleşmek sporda başarı sağlamak için ana koşulu simgeler.
Özelleşme ya da özelleşmeden dolayı bir spor dalına özgü alıştırmalar o sporun özgüllüğü ile ilgili yapısal ve işlevsel değişimleri ortaya çıkarırlar. Sporcuların fizyolojik özellikleri ile yakın bir biçimde ilgilenen araştırmacılar insan organizmasının uygulanan etkinliğe uyum sağladığını göstermişlerdir. Özelleşmenin fizyolojik özellikler yanında tekniksel, taktiksel ve psikolojik özgüllüklerle de ilgisi olduğundan bu tür bir uyum sağlamanın sadece fizyolojik değişimlere bağlı olmadığı da somut bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır.
Özelleşme tek yönlü bir süreç olmaktan çok, çok yönlü gelişimin somut bir temeline dayanan karmaşık bir süreçtir. Yeni başlayan birinin ilk antrenman biriminden, olgun bir sporcunun ustalaşmasına kadar toplam antrenman kapsamı ve özel alıştırmaların oranı yavaş yavaş ve sürekli arttırılmalıdır.
Özelleşmeye ilişkin olarak Ozolin ; antrenman yöntemleri ya da daha özele inersek, bir antrenman sonucu elde etmek için kullanılan özelleşmiş motor hareketlerinin iki çeşit olması gerektiğini savunmaktadır: 1) Özel spor dalındaki alıştırmalar 2) Biyomotor yetileri geliştirmekte kullanılan alıştırmalar. İlkinde, sporcunun özelleştiği belirli bir spor dalının gerektirdiği hareketlere “paralel” ya da bunları “taklit eden” alıştırmalar bulunmaktadır. Bu iki grup alıştırmanın arasındaki oran, her sporun kendine özgü özelliklerine bağlı olarak değişir. Bundan dolayı, uzun mesafe koşusu gibi bazı spor dallarında,bütün antrenman kapsamının hemen hemen %100’ü ilk gruptaki alıştırmalardan oluşurken, yüksek atlama gibi diğer spor dallarında bu oran sadece %40’tır. Geriye kalan yüzde bölümü sıçrama, ağırlık çalışması, vb., gibi bacak kuvvetini ve sıçrama gücünü geliştirmeyi amaçlayan alıştırmalardan oluşmuştur. Benzer biçimde, birçok batılı antrenörün tersine, doğu Avrupa takım sporları antrenörleri toplam antrenman zamanının %60-80’ini uğraşılan spor dalının alıştırmalarına ayırmaktadırlar. Kalan yüzde, belirli biyomotor yetilerin geliştirilmesine ayrılmıştır. Hemen hemen aynı yaklaşım boks, güreş, eskrim ve cimnastikte kullanılmaktadır. Kürek, kano gibi mevsimlik sporlarda iki alıştırma grubu arasındaki oranlama hemen hemen eşittir.
Özelleşme ilkesi, çok yönlü gelişimin özelleşmenin gerçekleştirildiği temel olması gereken çocukların ve gençlerin antrenmanlarında doğru bir biçimde uygulanmalıdır. Diğer taraftan, çağdaş spor dallarında sporsal olgunlaşma yaşını düşürmeye doğru açık bir eğilim olduğu gerçeğini gözönünde bulundurarak çok yönlü ve özelleşmiş antrenman arasındaki oran çok dikkatli bir biçimde ayarlanmalıdır. Bu sporsal olgunlaşma en yüksek verimin alındığı yaştır (örn. , jimnastik, yüzme ve hatta artistik patinajda bile). Artık hiç kimse havuzda, buz üstünde 2-3 yaşında, yada jimnastik salonunda 6 yaşında çocukları görünce şaşırmamaktadır. Aynı eğilim sekiz yaşında spora başlayan kayakla atlama yapan ve basketbol oynayan çocuklar örneğinde olduğu gibi diğer spor dallarında da ortaya çıkmaktadır.
1960’ların başlarından beri yüksek verime ulaşma yaşı gibi bir spora başlama yaşı da çok hızlı bir biçimde aşağı yaşlara inmiştir (örn. ,bayanlarda jimnastik ve yüzme de). Bir spora erken başlama yeni bir olgu değildir. Diğer yandan çocukların atletizmdeki yüksek verim düzeyi sergilemeleri, atletizmde takvim yaşının değil biyolojik yaşın önemli olduğu gerçeğiyle ilgilidir. Kişinin işlevsel niteliği ve belirli bir uyarana uyum sağlama yetisi, yaştan daha önemlidir. Beceri ve sporsal yetileri geliştirme oranı yetişkinlere göre genç sporcularda daha yüksek görünmektedir.
Aynı sporu ya da spor dalını kişinin düzeyine uygun bir yoğunlukta birkaç yıl düzenli olarak yapmak genç bir organizmada o sporun gereklerine göre belirli uyum sağlamayı da beraberinde getirmektedir. Bu durum, daha sonraki yaşlarda özelleşmiş antrenman için fizyolojik temelleri oluşturmaktadır.
Bu nedenle, iyi gelişmiş ve uyum sağlamış organizma çok önemlidir. Bazı zamanlarda antrenörler bu tür gerçekleri göz ardı ederler ve sporcuları daha olgunlaşmadan yüksek düzeyde verime ulaştırma işlemlerine bağlı olarak, zor antrenman alıştırmalarını uygularlar. Bunun yanında daha da kötü olan çok yoğun bir antrenman yüklenmeleri uygulatarak sporcuların uyum sağlama niteliklerini arttırmak istemeleridir. Bu koşullar altında kişi sadece kötü bir işlevsel toparlanma süreci yaşamakla kalmayıp, tükenme sınırına kadar da gelebilmektedir. Bu açıdan bu tür bir program düzenleme kişinin doğal gelişmesini ve bazen sağlığını bile etkileyebilmektedir.


4- Bireyselleşme İlkesi
Antrenmanda bireyselleşme çağdaş antrenmanın temel gereklerinden biridir ve her sporcunun, verim düzeyi ne olursa olsun, yetilerine, potansiyeline, öğrenme özelliklerine, ve de sporun gereklerine göre bireysel olarak ilgilenilmesi gerektiği gerçeğine dikkati çekmektedir. Bütün antrenman süreci kişinin özelliklerine göre yapılandırılmalıdır; böylece antrenman hedefleri doğal olarak geliştirilecektir.
Bireyselleşme sadece bireysel teknik düzeltmelerde ya da bir takımda oynanılan konum açısından kişinin özelleşmesi olarak değil de, daha çok sporcunun nesnel bir biçimde değerlendirildiği ve öznel bir biçimde gözlemlendiği bir yöntem olarak algılanmalıdır. Böylece antrenör sporcunun antrenman gereklerini anlayıp, onun yetilerini en üst düzeye çıkarabilme olanaklarını yaratabilmektedir.
Çoğunlukla antrenörler, başarılı sporcuların antrenman programlarını uygulayıp sporcusunun özelliklerini, deneyimlerini ve yetilerini tamamen gözardı ederler. Diğer bir deyişle antrenmanda tamamen bilimsel olmayan bir yaklaşım içindedirler. Daha da kötüsü, bu tür (başarılı olmuş sporcuların programlarının uygulanması programlar bazen gençlerin antrenman programlarında da uygulanmaktadır. Genç sporcular, bu tür programlar için, (özellikle de yeğin olanlar için) fizyolojik ve psikolojik olarak uygun değildirler. Ritter’e (1981) göre bir antrenörün antrenmanlardaki etkinliliği üst düzeyde arttırabilmesi için bazı kuralları gözönünde bulundurması gerekmektedir:
Sporcunun yüklenme niteliği ve kişilik gelişiminin ayrıntılı bir incelenmesi, yüklenmelere dayanabilirliğin en yüksek sınırını belirlemede önemlidir. Antrenör antrenmanlardaki yüklenmeleri buna göre ayarlamalıdır. Her bireyin yüklenme niteliği aşağıdaki öğelere dayanmaktadır:
4.1 Biyolojik ve takvim (kronolojik) yaşı:
4.2 Deneyim ya da kişinin spora başlama yaşı:
4.3 Yüklenme ve sporsal verim için bireysel nitelik düzeyi:
4.4 Antrenman ve sağlık durumu:
4.5 Antrenman yükü ve sporcunun yenilenme hızı:
4.6 Sporcunun vücut yapısı ve sinir sistemi... Bu yapı kişinin antrenman yükü ve verim sergilemesinde önemli bir etmen olabilmektedir. Bireysel özelliklerin saptanması, antrenörün konunun uzmanları yardımı ile gerçekleştirdiği uygun testler aracılığı ile olanaklı kılınır. Benzer biçimde, antrenör sporcunun antrenmandaki, yarışmadaki ve hatta toplumsal etkinliklere katılımı sırasındaki davranışlarını inceleyip, gözlemleyebilir. Kişinin okulda veya iş yerindeki davranışları ya da ailesi ve arkadaşlarına karşı olan tutumları antrenöre önemli bilgiler sağlamaktadır. Bu açıdan antrenör hem fizyolog hem de psikologtan bilimsel yardım almalıdır.
4.7 Cinsiyet özellikleri: 
Kişinin antrenmandaki sporsal verimi ve bireysel kapasitesi söz konusu olduğunda özellikle ergenlik çağında, bu özellik önemli bir işleve sahiptir. Buna ek olarak, antrenör bireysel motor verimin kişinin takvim (kronolojik) ve biyolojik yaşıyla da ilgili olduğu gerçeğini göz önünde bulundurmalıdır.
İşte uyum sağlama bireysel kapasitenin bir parçasıdır. Antrenman gerekleriyle ilgili kesin ölçütler her ne kadar az bulunsa da, kişi çocukların ve gençlerin antrenmanı söz konusu olduğundan, az kapsamlı fakat ağır istemler yükleyen uyarılardan çok, orta yoğunluklu daha geniş kapsamlı antrenmana daha kolay uyum sağladıkları gerçeğini göz önünde bulundurmalıdır. Ritter ( 1971 ) gençlerin bütün enerji kaynaklarını kullanmaları ve oynamak için yeterli zaman tanınması koşuluyla günlük antrenmana uyum sağlayabildiklerini öne sürmektedir.
Yetişkin sporcuların tersine çocuklar daha dengesiz bir sinir sistemine sahiptirler, bu nedenle bazen duygu yapılarıda çok çabuk değişebilir. Bu görüngü, antrenmanların ve özellikle okul gibi diğer etkinlikler arasında bir uyumun olmasını gerektirmektedir. Ayrıca gelecekteki yıldız sporcuların antrenmanların çok çeşitli olmalıdır; böylece, ilgileri ve yoğunlaşmaları daha tutarlı bir düzeyde korunabilmektedir. İyi bir toparlanma hızı elde etmek için, antrenman uyaranı ve dinlenme arasında doğru bir değişim olmalıdır. Bu durum, özellikle kişinin antrenmanda uygulama yöntemine ilişkin olarak oldukça dikkatli olması gereken yeğin alıştırmalarda da geçerlidir.
Kadınların vücut özellikleri, anatomik yapıları ve biyolojik farklılıkları antrenman sürecinde doğru bir biçimde ele alınmalıdır. Kadınların kuvvet antrenmanları çok uzun kesintiler olmadan sıkı bir süreklilik özelliği göstermelidir. Kalçaların biçimi ve ölçüleri ile sırt bölgesinden dolayı, karın kasları iyi bir biçimde sağlamlaştırılmalıdır. Kadın ve erkek arasındaki temel ayrım dayanıklılık antrenmanlarında genelde yeğinlik düzeyinde ortaya çıkmaktadır. Kadınlar hemen hemen erkeklerle aynı çoklukta antrenman yaptığından dolayı antrenmanın kapsamı daha önemsiz bir konumdadır. Kadınların antrenman ve sporsal verim niteliklerindeki ayrımlar, hormonal etkinlik dolayısıyla bazen menstural dönemleriyle yakından ilgili olabilmektedir. Menstural dönem, kadınların fiziksel ve psikolojik verimleri ve davranışlarıyla yakından ilgilidir. Antrenman menstural düzensizlikleri belirgin bir biçimde etkiliyor görünmemektedir. Buna karşın genç sporcularda yetişkinlerden daha çok istenmeyen değişimler gözlemlenmiştir. Mensturasyon boyunca, genç bayan sporcular aşamalı bir biçimde antrenmana katılmalı ve orta yoğunluktaki alıştırmalara iyi bir biçimde uyum sağlamasının ardından ağır antrenmanlara yavaş yavaş katılmalıdırlar. Ne olursa olsun, işin miktarı bireysel olarak belirlenmelidir. Bir çok durumda, menstural evrenin sonrasında antrenman veriminin daha yüksek olduğu gözlenmiştir.
Çocuk doğurduktan sonra, bayan sporcular ancak genital organları normal etkinliklerine döndükleri zaman antrenmana başlayabilirler. Düzenli fakat dikkatli antrenman sadece doğum sonrası dördüncü ayda başlatılabilir, buna karşın yarışmaya hazırlanmak için yapılan antrenman ancak doğumdan sonraki onuncu aydan sonra başlatılabilir.
Antrenmanda bireyselleşme antrenörün düzeyine bağlı olarak her sporcu için ayrı ayrı antrenman programı yapması gerçeğiyle ilişkilidir. Bu tür programlar için geçerli olan her ilkenin antrenman birimi içinde gerekli olduğu gerçeği de göz önünde bulundurulmalıdır. Antrenman biriminin hazırlığı ve sonucu her ne kadar düzenli ve gruplara yönelik biçimde olmuş olsa da antrenman biriminin en önemli bölümü için antrenör, küçük grupların benzer fiziksel ve teknik yetileri olduğunu gözönünde bulundurarak bireysel veya grup gereksinimlerine özel bir ilgi göstererek antrenmanı yönlendirmelidir.
5- Çeşitlilik İlkesi
Çağdaş antrenman sporcunun uzun saatler boyu çalışmasını gerektiren yüksek istemli bir etkinliktir. Antrenmanın kapsamı ve yeğinliği sürekli olarak artmakta ve alıştırmalar sürekli bir biçimde yinelenmektedir. Yüksek sporsal verime ulaşmak için, antrenmanın kapsamı yıllık 1000 saat sınırını geçmelidir. Dünya klasmanında bir halterci yıllık 12-1600 saatlik ağır bir çalışma yapmak zorundadır.
Antrenmanda tek düzenlilik oluşumlarını aşmak için, antrenörün oldukça bilgili olması ve dönemsel değişikliklere yer verecek kadar geniş bir alıştırma dağarcığına sahip olması gerekmektedir. Kişinin beceri ve alıştırma yeterlilikleri, benzer tekniksel hareketler yapısında uygulanan ya da o sporun gerektirdiği biyomotor yetileri geliştiren hareketlerle geliştirilebilir. Bacak kuvvetini geliştirmeyi amaçlayan bir voleybolcu ya da yüksek atlayıcı için her gün atlamak ya da sıçramak gerekmez. Antrenörün birinden bir diğerine geçmesine olanak tanıyarak sıkıcılığı ortadan kaldıran ve aynı çalışma etkisini koruyan (yarım, squat, bacak presi, jump squat, basamak çıkma, sıçrama ve kasalardan atlama alıştırmaları, kolla itekleme alıştırmaları, derinlik sıçramaları vb.) çok çeşitli alıştırma biçimi bulunmaktadır.
Antrenörün yaratma ve yaratıcı çalışmalar uygulama niteliği antrenmanda başarılı bir çeşitlilik için önemli bir avantajdır. Ayrıca, antrenör hem antrenman biriminde hem de mikro-döngüde (haftalık program) çok çeşitli alıştırmaların kullanılacağı bir program düzenlemelidir. Antrenör programını yaparken, amaçlarına ulaşabilmek için gerekli bütün beceri ve hareketleri gözönünde bulundurmalıdır ve sonra da bunları her gün için farklı bir biçimde düzenlemelidir. Antrenman birimini sporcuların sevebileceği işlerle sonlandırarak, antrenör ilgiyi koruyabilecek ve sıkılmayı ortadan kaldırabilecektir. Halterciler ağır bir çalışmanın ardından antrenmanlarını 20 dakika basketbol ya da voleybol oynayarak tamamlayabilirler. Bu, antrenmanlarına eğlence katmakla kalmayıp, genel dayanıklılıklarını ve eşgüdümlerini de geliştirebilir. Benzer biçimde, antrenmanın hazırlık evresi boyunca, bazı biyomotor yetiler diğer antrenman yöntemleriyle ya da sporcuya çok yararlı olabilecek spor dalları aracılığı ile geliştirilebilir. Boksörler, güreşçiler, kürekçiler, kanocular ve diğer sporcular genel dayanıklılıklarını bisiklet, yüzme, kayak kros vb. uygulama yoluyla geliştirebilirler. Yukarıdaki önerileri göz önünde bulundurarak, kişi antrenmanının içeriğini zenginleştirip, çok çeşitli bir yapıya dönüştürebilir. Bu da sonuçta zihinsel ve psikolojik sağlığı üzerinde olumlu bir etki yaratacaktır. Sporcular her zaman antrenmanlarında çeşitliliğe gereksinim duyarlar ve antrenör de bunları sağlamak zorundadır.


6- Antrenman Sürecini Biçimlendirme (modelleme) İlkesi
Model (biçimlendirme) antrenmanı her ne kadar her zaman iyi düzenlenmiş olmasa da ve rasgele olarak biçimlendirilmiş bir yaklaşım olarak kullanılsa da 1960’lardan beri varlığını sürdürmektedir. Her ne kadar Doğu Avrupa spor uzmanları bir süre bilgi elde etmiş ve antrenmanın bu alanını uygulamış olsalar da, sadece 1970’lerden beri sporcuların antrenman süreçlerini biçimlendirme (modelleme) yoluyla düzenlemek için güçlü bir biçimde eğilimler ortaya çıkmıştır.
Genel anlamda, bir model taklit etme ve kişinin gözlemleyip araştırdığı görüngünün (fenomenin) belirli öğelerinden ortaya çıkarılmış gerçekliğin bir uyaranıdır. Ayrıca, soyutlama yoluyla elde edilen benzeştirim (yarışmayla benzer biçimde) türünde bir imgedir; diğer bir değişle de model somut örneklerden zihinsel bir genelleme yapma sürecidir. Bir modelin oluşturulması sırasında, en önemli olgu, hem gelişimi hem de sonuçları için varsayımlar oluşturmaktır.
Modelin sade olması gerekir;böylece ikincil önemlilik düzeyi içeren değişkenler ortadan kaldırılır, diğer yandan model güvenilir olmalıdır; bunun anlamı daha önce bulunanla benzer ve tutarlı olmasıdır.
Tamamlayıcı modelin kazanılması uzun bir süreyi almaktadır. Derede derece artan bir biçimde alınmasını sağlamak için özellikle de hazırlık evresinde yan sistemlere bölünmelidir. Bu evrenin sonunda hazırlık / gösteri maçları öncesi, basit modeller tamamlayıcı modele katılmalı ve değişik düzeydeki rakiplere karşı denenmelidir. Yarış öncesi evrede kişi turnuvalara özel bir ilgi göstererek gelecek karşılaşmalar üzerine planlar yapabilir. Kişi takımını turnuvaya yeterince iyi hazırlamadıkça iyi sonuçlar almayı ummamalıdır. Bu tür bir yaklaşım antrenör, her karşılaşma öncesi yenilenmede kullanılarak yöntemler kadar karşılaşmaların zamanını, bunların sıklıklarını ve aralarındaki zaman farkını göz önünde bulundurmalıdır.
Model oluşturma kavramı, yıllık plan dahil uzun süreli antrenman programlarını planlarken uygulanabilir. Model oluşturma genelde geçiş evresinde oluşturulmalıdır. Antrenör, amaçlar, testler ve ölçütler, antrenman içeriği ve diğer antrenman değerlerinin tamamlanmış olup olmadığını ayrımlaştırarak bir önceki yılın modelini eleştirisel biçimde inceleyerek geçmişe yönelik incelemeleri olanaklı kılmalıdır. Benzer biçimde, sporcuların antrenman ve yarışma yüklenmeleri ile nasıl başa çıktıkları ve bunu gelecekte nasıl geliştirecekleri ile nasıl başa çıktıkları ve bunu gelecekte nasıl geliştirecekleri ile ilgili bir inceleme yapılmalıdır. Sonra da antrenör yararsız olanları çıkardıktan sonra yeni modelde gerçekleştirilecek antrenman yöntemleri ve çeşitlerini nesnel bir yaklaşımla seçmelidir.