Futbolun evreni ortak bir heyecanda buluşturmakta güçlük yaşadığı bu dönemlerde Real Madrid-Paris Saint-Germain fikstürü biz futbolseverlere ilaç gibi geldi.

Her iki müsabakası ayrı hikayeler barındıran, ilk düdükten son ana pek çok kırılma anı yaşanan eşleşmenin sonunda Real Madrid, neden dünya futbol tarihinin en büyük kulüplerinden biri olduğunu anımsattı.

Peki, bu eşleşmenin sonucu belirleyen etmenleri nelerdi? Real Madrid, iki gol gerisine düştüğü rakibini elemeyi nasıl başardı?

Biraz oyuna odaklanma zamanı. Başlıyoruz…

Paris Saint-Germain: Tek doğrulu takım

Yaz transfer döneminin kuşkusuz en çok konuşulan kulübü Paris Saint-Germain, kadrosuna kattığı yüksek profilli yıldızlara rağmen oynadığı futbolla bir türlü taraftarını tatmin edememiş ve her ne kadar zirveye ulaşmaya yakın olsa da liginin yenilmezi olamamıştı.

Bununla beraber, Pochettino’nun ekibi iç sahada oynadığı Manchester City ve konu aldığımız eşleşmenin ilk ayağı olan Real Madrid müsabakalarında ‘büyük maç oynayabilecek takım’ kimliğini yansıtmayı başarmıştı.

 

Fransız ekibinin kendi liginde ve kağıt üzerinde ağır favori olduğu maçlarda keyifli ve tempolu bir oyun ortaya koyamamasının kurduğu kadro ile doğrudan ilintisi var. Ekibin hücum üçlüsünü oluşturan yıldızlardan Neymar ve Messi, stoper markajından kurtuldukları toplu oyun arıyorlar. Bu durumda iki yıldızdan maksimum düzeyde faydalanmak için etraflarına hareketli gol silahları yerleştirmek gerekiyor ancak bu senaryoda da farklı bir zaaf ortaya çıkıyor. Hem Neymar hem de ağırlıklı olarak Messi, topun takımlarında olmadığı senaryoda eforsuz oynuyor ve savunma desteği vermiyorlar. Haliyle iki yıldız sahadayken orta saha üyeleri daha çok forvet hattını taşıyacak, çift yönlü oyuncular oluyor.

PSG adına hücum hattını en tahmin edilemez kılan oyuncu Mbappe. Genç yıldız, Fransız ekibinin savunma arkası koşularla ödüllendirebildiği ya da hem sağda, hem solda hem de merkezde kullanabildiği tek oyuncu. Bununla beraber, Mbappe’nin santrfor orijinli bir oyuncu olmaması ve haliyle hareket alanı araması, forvet üçlüsünün tümünün stoper markajından uzak ve maç içinde sık sık pozisyon değiştirerek, kopuk bir görüntü vermesi anlamına geliyor. Ayrıca bu şablonun Mbappe’yi Marsilya, Nice, Lens gibi pek çok maçta yalnızca tek vuruşa bağımlı hale getirdiğini gördük.

Pochettino’nun öğrencileri, Manchester City ve iç sahadaki Real Madrid maçlarında ligdeki genel görünümün aksine sahanın ‘rakibi bozan tarafı’ olma rolünü üstlenmişlerdi. City karşısında kaleci hariç arkada oluşan yedili bloğu çift yönlü ve sert orta sahaların varlığı anlamlı kılmış, satır aralarında sıklıkla bahsettiğim şekliyle konfor alanı isteyen hücum üçlüsüne koşma imkanı sağlanmıştı.

 

Real Madrid müsabakası da benzer bir görüntüye sahne oldu. Danilo Pereira’nın Hakimi’ye desteğiyle Vinicius Junior’ın koşu alanını kısıtlayan Pochettino, zaten geride oynamayı kabullenmiş Real Madrid’in rakip alanda Modric ve Kroos’la top kullanmasına engel olmuştu. Ayrıca Carvajal ve Vazquez’in çok kötü bek performansları, kendini sürekli bu oyuncularla eşleştiren Mbappe’nin bir penaltı ve bir de gol çıkarmasını sağlamıştı.

Real Madrid’in rövanş planı ve Mbappe’nin devresi

Paris Saint-Germain, sahasında Manchester City’ye karşı kurduğu oyun üstünlüğünü deplasmanda sağlayamamıştı. Bunun nedenlerinin başında her iki takımın maç başı düşüncesi itibarıyla PSG’nin rakibini daha geride karşılaması yatıyordu. Haliyle İngiliz ekibi topu kaybetse dahi rakip kaleye daha yakın noktalarda kaybediyor ve geri koşma olanağı yakalıyordu.

Rövanş maçında Real Madrid de benzer bir anlayışla sahaya çıktı. Sol bekte Nacho’yu kullanarak hücum çıkışlarında savunmasını üçleyen Ancelotti, Messi’nin savunma desteği vermeyeceğini tahmin etmiş ve Vinicius ile Hakimi’nin bire bir eşleşmesini amaçlamıştı. Casemiro’nun yokluğunda Modric ve Kroos’u değişmeli olarak arkaya kaydıran İtalyan çalıştırıcı, Valverde’nin ön alan baskısına katılımını sağladı. Ayrıca prese karşı hataya yatkın Marquinhos-Kimpembe ikilisi (özellikle Marquinhos) ile konuk ekibin top çıkarmasını engellemeye çalıştılar.

 

10 dakikalık gol çıkmayan bu baskı sonrası aslında maç tam olarak konuk ekibin ve Kylian Mbappe’nin istediği kıvama geldi. Yüksek efor sarf ettiği bölüm sonrası enerjisi düşen ve ön alan presi bir nebze gevşeyen Real Madrid, rakibinin direkt toplarla çıkmasına engel olamadı. Mbappe, ilk maçta olduğu gibi savunmanın en problemli kanadı olan Carvajal-Militao arasını işleyerek çok sayıda pozisyon ve finalinde gol buldu.

Ancak ikinci yarıda Pochettino, kendini tuzağa düşürdü.

Ancelotti’den iki hamle ve PSG’nin kendini düşürdüğü tuzak

Paris Saint-Germain ikinci yarıya topu ayağında tutmayı hedeflediği düşük tempolu bir görünümle başladı. Benzerini Fenerbahçe deplasmanında Trabzonspor’dan da gördüğümüz bu anlayışı taca çıkarabilecek birkaç risk var. Birincisi, takımınızın top çevirirken bir yandan rakip kaleye yaklaşabilmesi ve hücumları bitirebilmesi elzem. Zira 45 dakika boyunca hiç kaybetmeden pas yapmanız mümkün olmadığı için, topun hakimiyetinizden çıktığı bölgenin kalenizden uzak olması gerekiyor. Aksi halde yapılacak bir top kaybı ya da kritik yerde verilecek duran top, senaryonun tümüyle değişmesi manasını taşıyor.

Fransız ekibi, lig maçlarındaki görüntüsüne büründüğü ikinci yarı başında topu ayağında tutabilmesine rağmen rakip kaleye yaklaşamadı. Bunun temel nedeni, üst satırlarda belirttiğim şekliyle Neymar-Messi-Mbappe üçlüsü içinde yalnızca Mbappe’nin topsuz etkinlik gösteriyor olması. Örneğin, doğrudan benzerlik kuramasak da PSG gibi hücum beklerine ve çift yönlü orta sahalara sahip Liverpool’un kanatlarında Mane, Salah, Luis Diaz, Jota gibi hem üretken, hem temaslı oynamayı seven, hem atletik hem de pres ve savunma eforu koyan oyuncular bulunuyor. Haliyle Klopp’un ekibi her senaryoya göre plan dizayn edebiliyor.

 

Carlo Ancelotti, rakibinin top çevirdiği ancak ilerlemediği bu kurguyu görünce Kroos ve Asensio gibi iki üretim tehdidini oyundan alarak bir kumar oynadı. Orta sahada Camavinga, sağ çizgide Rodrygo ile takımının atletizm seviyesini yükselten İtalyan antrenör, skorda geride olmasına rağmen rakibini karşılamayı kabul etti ve takım presini kuvvetlendirdi. Donnarumma’nın büyük hatasıyla bu hamleler anlam kazanmaya başladı.

Real Madrid’in ikinci golünü gözümüzün önüne getirelim. Rakip alanda pas yapan PSG’de ceza sahasını ve iç koridorları işlemeye çalışan hareketli bir oyuncu yok. Etrafı üç kişiyle sarılı Neymar’ın pasında araya Modric giriyor ve olağanüstü bir dribbling sonrası topu Vinicius’a servis ediyor. Onun taşıdığı ve Benzema’nın bitirdiği gol, tam olarak Ancelotti’nin kafasından geçen “pas hatasına zorlama, topu kazanma ve dengesiz yakalama” planını resmetti. Hemen ardından santrayla çok benzer bir senaryo, Vinicius’un koşusu, maç boyu hata yapan Marquinhos’un servisi ve Benzema’nın olağanüstü geceye imzası…

Ne yapılabilirdi?

Paris Saint-Germain, bu eşleşmede de sezon boyu olduğu gibi rakibini bozmaya çalıştığı bölümlerde başarılı, oyuna hükmetmeye çalıştığı anlarda tepetaklak oldu.

 

Kağıt üzerinde kesinlikle riskli ve olası kötü bir sonuçta eleştiriye açık olsa da Neymar ve Messi’yi aynı anda taşıyamayan takımın sahaya bir fazla orta saha ya da koşucu kanat atması, Real Madrid’i üzerine çekmesi ve Benzema’nın hava toplarında Marquinhos’la 1v1 eşleşmesinin önlenmesi turu getirebilirdi.

Yıllarca Zidane’ın, bu sezon da iki kez Ancelotti’nin Barcelona maçlarında galibiyet şifresini oluşturan “topu merkezde kazan, Vinicius’u koştur ve Benzema ile hücum organizasyonunu yönet” mantığı, toplam averajda iki farkla geride olmalarına rağmen bu eşleşmede de işe yaradı.

Real Madrid büyüklüğü

Yazının içeriğinde, stratejik anlamda hatalı bulmamdan ötürü ağırlıklı olarak PSG kanadı üzerinden gittim ancak son bölümü Real Madrid'e övgüsüne ayırmak istiyorum.

5 yılda kazanılan 4 Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu üzerine Marcelo başta olmak üzere yıldızlarının çoğu yaşlanmış, kemik kadrosu kariyerinin son bölümüne girmiş, en büyük yıldızı Cristiano Ronaldo’yu kaybetmiş bir takımın yıllar boyunca kendisini toparlayamamasını bekleriz. Tabii ki işler Real Madrid’de böyle yürümüyor.

Lopetegui ve Solari ile geçen birkaç ay ve hatalı Hazard transferinin ardından Real Madrid, hem ligde hem Avrupa’da belli bir seviyede kalmayı ve hedef takımı olmayı başardı. Geçen yıl finalin kapısından döndükleri turnuvada bugün şu an için çeyrek final aşamasındalar. Kroos’un, Modric’in, Benzema’nın son yıllarına girilirken Vinicius ve Camavinga gibi çok önemli ve modern futbolun atletizmine uygun eklemeler yaptılar. Sezon sonunda da Mbappe’nin transferi bekleniyor.

 

Her ne kadar El Clasicolarda gönlüm biraz daha Barcelona’dan yana olsa da, rekabetin diğer yakasında Messi sonrası Avrupa Ligi’ne düşmüş bir gerçeklik varken Real Madrid’in her fırsatta iddialı kalabilmesine hayranlık duyuyorum.

Türkiye’deki tüm Madridistaları tebrik ediyor ve bu satırları keyifle sonlandırmış olmanızı umuyorum.

 

Kaynak :Alperen Doğan