Uzun süren transfer hikayesi sona erdi ve Beşiktaş, Dele Alli’ye kavuştu.

Oyuncunun isminin büyüklüğü, başarılı ve başarısız sezonları, futbol odağı ve olası ‘yeniden doğuş’ hikayesi derken İngiliz yıldızla siyah-beyazlı ekibin birleşimi konuşmaya değer bir ürün ortaya çıkarıyor.

Haliyle pek çok ses getiren transferden sonra olduğu gibi Dele Alli-Beşiktaş birlikteliği hakkında da fikirlerimi paylaşacak, olası senaryolar üzerinden ele almaya çalışacağım.

İlk olarak oyuncuya dair göz ardı edilmemesi gereken gerçeklerden bahsedelim.

Kayıp yıllar

Orta saha etiketli olmasına rağmen bir sezonda 20 golü aşmış, Şampiyonlar Ligi finali oynamış, İngiliz milli takımı görmüş ve henüz 26 yaşındaki bir oyuncunun transferini Süper Lig’e mümkün kılabilecek faktör nedir?

Bizzat oyuncunun kendisi.

Dele Alli, kariyerinin son birkaç sezonunu futbolu odağının dışına çıkararak geçirdi.

Kendi adıma futbolcuların özel yaşantılarının mesleklerine bir etkisi olmadığı sürece gündem olmaması gerektiğine inanıyorum. Bir oyuncu idmanını aksatmıyor, maçını kaçırmıyor, fiziksel ve mental olarak yeterli seviyede kalabiliyorsa özel yaşantısında da özgür kalabilmeli.

İngiliz yıldız, bahsi geçen yıllarda bu ince çizginin olumsuz tarafında kaldı.

 

Kamplarda kurallara yeterince rağbet etmediği, disiplin sorunu yaşadığı, idman ve maç kalitesi düştüğü gerekçesiyle sürekli ‘toparlanma’ aşamasına girmesi beklenen oyuncu, Mourinho ve Lampard gibi büyük karakterlerle çalışmasına rağmen olumlu reaksiyon gösteremedi.

Türk futbolunda benzer karakterlerde ve benzer yollardan geçmişliği bulunan ancak olumlu anlamda iz bırakan çok sayıda örnek var. Haliyle bu örneklere yakın transferler geldiğinde doğrudan eşleştirme yapmak istiyoruz ancak madalyonun diğer bir yüzü de var.

Van der Wiel, Karius, Sturridge gibi büyük beklentilerle gelen ancak futbolu hayatının merkezinde tutmayı başaramayan örneklerin sayısı da az değil.

Böyle bir alt başlık açmanın tek bir nedeni var. Birazdan Dele Alli’nin Beşiktaş’a katabileceklerine, Beşiktaş’ın onu nasıl kullanması gerektiğine, sağlayabileceği faydaya ve daha birçok şeye değineceğiz ancak bunların gerçekleşmesi için çok daha önemli ve giderilmesi gereken bir soru işareti var: Oyuncunun kendisi.

Bu yetenek ve fizik paketindeki bir futbolcu her şeyiyle bu spora uygun hareket edip ikinci baharını yaşama adına gerekli kararlılığı gösterirse onu durdurabilmek çok güç olur. Aksi durumda Dele Alli’nin bir dönem yaptığı ve Beşiktaş’ta da yapabileceğine inanılan ne varsa geçmişte kalmaya devam eder.

Tüm bunlar özelinde, yazıyı saha içiyle şekillendirecek her şeyi “Futbola odaklı bir Dele Alli” penceresinden ele alacağımın üstünde duruyor ve müsaadenizle başlıyorum.

Orta saha yükünden kurtarılması gereken orta saha

Günümüz futbolunun orta saha profillerinde ayrıştırıcı ihtiyaçları yok. Bir orta saha, her şeye belli oranda sahip olmak zorunda.

 

Atiba’dan örnek verelim. İyi dönemindeki Atiba’yı savunma önünde top alırken görebiliyoruz. Sağ ve sol içte pas akışının bağlantı noktası olarak görebiliyoruz. Sahipsiz top kazanırken, yüksek top alırken görebiliyoruz. Üçüncü bölgede sırtı dönük forvet ile kanat oyuncusu arasında köprü olurken görebiliyoruz. Yetmiyor, ceza sahasına destekçi forvet koşusu atıp gol veya asist yaparken de görebiliyoruz.

Bir maçta iki kez 40 metrelik şık pas atıp başka bir işlev görmeyen oyunculardansa sahada her şeyi yapan Atiba kariyerini uzatabiliyor ve her tür oyuna ayak uydurabiliyor.

Dünyanın tüm elit orta sahalarında oyun içinde fazlasıyla aktif olabilmeleri, ne kadar teknik olurlarsa olsunlar savunma eforu koyabilmeleri, topla çok sayıda ve doğru noktada buluşabilmeleri gibi komple paket olmayı sağlayan özellikleri görüyoruz.

Bir de menajerlik oyunları tabiriyle “Mezzala” rolüne hitap eden, hepimizin 8 numara olarak adlandırdığı ancak esasında 8 numara deyince aklımıza gelen tanımdan farklı bir rol üstlenen oyuncular var.

Doğrudan çevirisi ‘yarı kanat’ olan bu oyuncuların işlevi, standart orta sahalar gibi savunma önünden top almak, 1 ve 2. bölge arasındaki akışı sağlamak gibi şeylerden ziyade skora yakın oynamak oluyor. İç koridoru dolduran, santrfora yakın konumlanan, şut menzilinde topla buluşan, sağ ve sol çizgiye inebilen, doğal olarak tabela katkısıyla ölçülen bu oyuncuları biz ‘8 numara’ gibi adlandırsak da aslında maç içinde ikinci forvet gibi oynamaktan keyif alıyorlar.

Dele Alli de bunlardan biri.

Elbette ki Alexis Sanchez gibi ikinci forvetlerden ziyade Mezzala etiketli isimler daha fazla orta saha özelliği taşıyor ancak bu oyuncular her daim yaptıkları skor kadar oyuna kıymet katıyorlar.

Beşiktaş da Dele Alli’yi kaleye yaklaştırabilmek zorunda.

Bir futbolcuyu kaleye yakın kullanabilmek, kendisine nerede oynayacağını söylemekten ibaret değil. Stoperler, bekler, savunma önü oyuncuları ve zaman zaman sırtı dönük oynayan santrforlar üzerinden topu rakip alana hızlı ve kaliteli taşımanız, haliyle kaleye yaklaştırmak istediğiniz orta saha oyuncunuza alan açabilmeniz gerekiyor.

Bunu yapamadığınız senaryoda elinizdeki oyuncu top almak için daha geriye geliyor, yapamadığı ya da yapmaktan hoşlanmadığı saha içi sorumluluklara itiliyor, daha çok enerji harcıyor ve kendisini özel kılan skor potansiyeli de eksiliyor.

 

Çok tekrarladığım, bugünlerde geçerliliğini koruyan ve uygun olduğunu düşündüğüm bir örnek vereyim. Geçtiğimiz sezon Berat’ın formda, Hamsik’in sağlıklı olduğu dönemde Trabzonspor topu düşük tempoyla dahi rakip alana taşıyabiliyor, üçüncü bölgede sahanın her noktasında tehdit gösteriyor ve Bakasetas’ı kaleye yaklaştırabiliyordu. Yunan yıldız da müthiş bir skor grafiği yakalamıştı.

Berat’ın düşüşü ve Hamsik’in sakatlık problemleri sonrası takım, Bakasetas’ı ceza yayı ve çevresinde doğru zamanda topla buluşturabilecek kaliteden kaybetti ve oyuna hız da ekleyemedi. Haliyle Yunan yıldız daha geride top almak zorunda kalarak skordan uzaklaştı. Bu da Ocak ayından sezon sonuna dek hiç gol/asist üretememesine neden oldu.

Dele Alli topa yön veremeyecek, kaliteli top dağıtımı yapamayacak bir profil değil. Sözünü ettiğim role oturtulabildiği senaryoda da bunları seyrettirebilir ama birincil işinin bu olmaması gerekiyor. Yani Beşiktaş’ın Dele Alli’yi topu taşımaktan ziyade taşıyabildikten sonra kullanması icap ediyor.

Elbette ki kolay bir iş değil ancak burada Alli’nin benzer roldeki pek çok örneğe nazaran daha fazla oyuna katılabilmesi ayrıştırıcı bir unsur.

Oyunu sağa yıkamama problemi, Nkoudou ve Dele Alli’nin olası faydası

Yaz kampından beri bir iddiam var. Muleka özelinde dönen ancak kadroda forvet profilli pek çok oyuncu için geçerli olan “solda oynayamama” görüşüne katılmıyorum.

Tam aksine Beşiktaş’ın oyunu sağda bağlayamadığı için sol forvetlerinin yetersiz gözüktüğüne inanıyorum.

Daha önce Larin üzerinden açıkladığım bir örneği kısaca hatırlatayım.

Beşiktaş, orta alanın sağ diliminde Welinton, Rosier ve Ghezzal ile bir oyun kurma istasyonuna sahipti. Burada Atiba, üst satırlarda anlattığım üzere tüm bu trafiği birbirine bağlayabiliyor, Aboubakar da hem stoper gezdirip hem de bu paslaşmayı üçüncü bölgeye taşıyabiliyordu. Doğal olarak Beşiktaş sağ koridorda alanı iyi paylaşıyor, savunma dikkatini buraya çekiyor, boşluk açabiliyor ve topu ceza sahasına iletebiliyordu.

Tüm bunları başarıyla yaptıkları için nadiren sol çizgiden üretim gerekiyor, doğal olarak solda kullanılan oyuncu topla ilişkisi ölçülmeksizin ceza sahasına koşu atarak tabelaya katkı sağlayabiliyordu. Bu isim de Larin’di.

 

Ertesi sezon Atiba’nın fiziksel düşüşüyle bağlayıcı parçasını kaybetmiş, Aboubakar <-> Batshuayi değişimiyle de stoper taşıyan sırtı dönük forvet katkısını yitirmiş Beşiktaş, oyunu sağ çizgide bütünleştirememeye başladı. Doğal olarak sol tarafta genişleme, daha önce ceza sahasına gönderebildiği Larin’e taç çizgisi ve etrafında ihtiyaç duyma eğilimi oldu. Bu da Larin’in bütün eksilerini ortaya döktü.

2022-2023 sezon başı itibarıyla da bana göre aynı durum söz konusu. Ghezzal, Rosier ve onlara katılabilecek Weghorst’u bağlayacak bir parça ve organizasyon –şu an için- yok. Kamp sonunda ve ligin ilk maçlarında Ismael bu durumu Gedson’un konumunu değiştirerek aşmaya çalıştı ancak net bir sonuç vermedi.

Fransız çalıştırıcı, takımının sağa kümelenemediği için sol çizgiye de basması sebebiyle çözümü burada Nkoudou’yu kullanarak buldu.

Hem Nkoudou’nun sezona harika bir giriş yapması, hem takımın bugün itibarıyla fiziksel kapasitesinin üst seviye olması hem de Weghorst’tan net bir santrfor katkısı alınması sayesinde bu formül sahaya olumlu yansıdı. Ancak Beşiktaş’ın şu ana dek karşılaştığı rakiplerin hiçbiri derinde savunmayı iyi seviyede yapabilmiş takımlar değil. Fikstüre bakacak olursak 3-4 hafta içerisinde doğrudan bu sınavla karşı karşıya gelinecek.

Sağda Ghezzal’in, solda Nkoudou’nun top kullandığı ve oyunu genişlettiği bir yapıda Weghorst’un yalnız kalması ve savunma dengesinin bozulamaması nasıl önlenebilir? Birincisi, maç içinde dalgalanmayan bir tempo yakalamak. İkincisi de kanatlardan eksilen ‘ikinci forvet’ profilini orta sahada kullanmak.

Dele Alli bu açıdan önemli bir rol üstlenecek.

Şutu temiz ve şut menzili geniş, santforunun arkasında veya yanındaki boşluğu kullanarak skor yapabilen oyuncularda da uzun bir süredir düşük fizikli olmama şartı aranıyor. Kafa topuna çıkabilmek, yer kaplayabilmek, üst bacak kuvvetini kullanarak avantaj sağlayabilmek ve doğal olarak oyun içinde sinmemek için bu durum bir gereklilik oldu.

1.88’lik ofansif orta sahaya sahip olmak bu yönden de avantaj.

İyi döneminin Dele Alli’si, Pochettino’nun ön alan presinin önemli parçalarından biriydi.

2018-2019 sezonunda Devler Ligi’nde finale yürüyen Tottenham’ın en az Ajax kadar unutulmaz eşleşmesi olan Manchester City turunun ilk ayağında Pep Guardiola, orta alanı Fernandinho-İlkay-David Silva üçlüsünden oluşturmuştu.

 

Fernandinho’nun ilk topu aktardığı, İlkay’ın zaman zaman köprü ve zaman zaman da Agüero’nun destekçisi gibi kullanılmasının amaçlandığı ve Silva’nın da üretim yükünü çekeceği bu üçlünün konumu kısa süre içerisinde bozuldu.

Zira Pochettino, Fernandinho’yu Dele Alli ile bire bir marke etme üzerine plan yapmış ve Alli de Brezilyalı yıldız üzerinden pas temposunun artmasına izin vermemişti. Haliyle Pep, çok geçmeden İlkay’ı geri kaydırmak zorunda kalmış ve Manchester City’nin baskı sürekliliği kısıtlanmıştı.

Majör bir maç üzerinden bu örnekle İngiliz yıldızın ön alan baskısında görebileceği işlev için çıkarım yapabiliriz. Valerien Ismael gibi formasyon konusunda esnek olabileceğini gösterse de ön alan baskısından taviz vermeyen bir antrenörün oyununda bu özellik olmazsa olmaz konumunda.

Bütün bu anlatıların karşılığını sahada görebilmek için birinci şartı yineleyerek satırlara veda edeceğim.

Dele Alli, mutlaka ama mutlaka birinci odağını futbol olarak belirlemek, buna göre yaşamak ve kariyerini kurtarmayı istemek zorunda. Aksi halde “yapabilir, katabilir, sağlayabilir” şeklinde noktalanan ne kadar cümle varsa taca çıkacak.

Oyuncudan olumlu reaksiyon alabilmesi halinde Beşiktaş’ın kritik değişkeni de tek cümlelik özetle Alli’yi kaleye yaklaştırabilmek olacak.

Yaz döneminin en ilgi çekici transferlerinden biri ve öyle görünüyor ki gidişat nasıl olursa olsun konuşmaya değer bir sonuç elde edeceğiz.

Bu noktaya kadar vakit ayırıp okuyan herkese teşekkür ediyor, yeni içeriklerde buluşmayı diliyorum.