Türk Milleti de tarih öncesi dönemlerden bugüne fıtrat itibariyle çevik, hareketli, beden ve zihin koordinasyonu yerinde olduğu için hem toplum hayatında hem de savaş meydanlarında atik bir mizaç sergilemiştir. Bütün bu özellikler Türk Milleti’nde sporun ve beden terbiyesinin aslında tarihin birçok devrinde hayatın merkezinde olduğuna birer gösterge kabul edilebilir.
Spor kavramı, Fransızca “sport” kelimesinden Türkçeye geçmiş: “Bedeni veya zihni geliştirmek amacıyla kişisel veya toplu olarak gerçekleştirilen, bazı kurallara göre uygulanan hareketlerin tümüdür.” (TDK Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 2011, s.2158) tanımıyla açıklanmıştır (s. 1).
Spor milli kültürün bir parçasıdır.
Spor birçok devlet tarafından siyasî propaganda aracı olarak da kullanılmaktadır.
Sporla ilgili Divan-ü Lügati’t Türk’te en fazla geçen kelimeler güreş, avcılık, okçuluk ve ayak topu branşlarında olmuştur (s. 2).
Savaşların beden gücüne dayandığı çağlarda spor daha çok savaşa hazırlık niteliğindedir.
Devlet adamları seçilirken bilgeliğin, cesaretin yanı sıra sporcu kimliğin de önemli olduğu vurgulanmıştır (s. 3).
Osmanlı Devleti’nin ihtişamlı dönemlerinde güreş, atıcılık, binicilik, avcılık, okçuluk ve cirit oyunları sarayın ve padişahın desteklediği sporlar olarak göze çarpmaktadır (Özbay Güven, Türklerde Spor Kültürü, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları, Ankara 1999, s.11).
Osmanlı Devleti’nde geleneksel anlamda spor örgütlenmesinin en önemli unsuru spor tekkeleridir.
Tekke, Osmanlı padişahları tarafından kurulmuş ise “Mîrî” sayılmış ve masrafları tekkeyi yaptıran padişahın bağladığı vakıftan karşılanmıştır. Bir kısım tekkeler de özel vakıflar ile kurulduğu için devletin malı yani “Mîrî” sayılmamış, gelir gider hesabını o şehrin kadıları takip etmiştir.
Spor teşkilatlanmasının diğer önemli bir parçayı da “Ağalık” sistemi oluşturmaktadır.
Ağalık sisteminin esası sporcuların siyasî ve ekonomik anlamda güçlü kişiler tarafından korunması ve desteklenmesidir.
Osmanlı Devleti 18.yüzyıldan itibaren üstünlüğünü kabul ettiği “Batı’ya ulaşma, Batılı olma” düşüncesine kapıldı.
İkinci Mahmud döneminde “Meydan-ı Kemankeş” olarak adlandırılan Ok Meydanındaki “Okçular Tekkesi” onarılarak genişletildi. Kemankeşler ve pehlivanlar padişahın himayesi altına alındı.
…onarılan “Pehlivanlar Tekkesi” yeni güreşçiler yetiştirmiştir. Ayrıca güreşe ve kemankeşliğe karşı özel bir ilgisi olan İkinci Mahmud’un saltanat yıllarında sarayda “Huzur Güreşleri” yapılmıştır.
Bu dönemde spor eğitimi" alanında da ilk kez Batı’dakine benzer reformlar gerçekleştirildi.
Mekteb-i Harbiye’de “Riyazât-ı Bedeniye” adı altında jimnastik dersleri verildi.
Mekteb-i Sultâni’de futbol, tenis ve basketbol gibi spor dallarında faaliyetler gerçekleştirilmeye başlanmıştır.
1869 yılında çıkarılan “Maarif-i Umumîye Kararnamesi” ile bütün rüşdiyelerde beden eğitimi dersi (özellikle jimnastik dersi) zorunlu hale getirilmiştir.
Ali Faik (Üstünidman) Galatasaray Sultânisi’nin beden terbiyesi muallimi olduktan sonra gayret ve çalışmalarından dolayı padişah fermanı ile taltif edilmiş ve okuldaki rütbesi yükseltilmiştir.
İkinci Meşrutiyet’in ilânına kadar bütün futbol kulüpleri yabancıların tekelinde bulunmuştur. Türkiye’de kulüplerin kurucularını bu dönemde yabancılar oluşturmuştur.
İkinci Meşrutiyet döneminden itibaren devlet, beden eğitimi ve sporu bir program çerçevesinde ele almış, beden eğitimi ve spor sadece okullarla sınırlı kalmayıp gündelik hayat pratikleri arasına da girmeyi başarmıştır.
1905 - 1906 sezonunda Galatasaray, 1908 - 1909 sezonunda Fenerbahçe, ligdeki ilk Türk kulüpleri arasında yer almıştır.
Modern olimpiyatların kurucusu olarak görülen Baron Pierre Coubertein, Osmanlı Devleti’nde de Uluslararası (Beynelmilel) Olimpiyat Komitesinin temsilciliğini yapacak ve olimpiyat oyunlarına sporcu gönderebilecek bir mümessil bulmak amacıyla İstanbul’da yaşayan bir dostundan yardım istemiş, önerilen isim ise Selim Sırrı Bey (Tarcan) olmuştur.
Modern olimpiyatların onuncu yılı nedeniyle 1906’da Atina’da düzenlenen ve tarihe “ara olimpiyatlar” olarak geçen oyunlarda, sporcuların bulundukları kent adına yarışabilecekleri bildirilmiştir. İzmir ve Selânik’ten iki futbol takımı, İstanbul Tatavla Kurtuluş) Kulübünden de iki jimnastikçi, dört atlet, bir eskrimci ve bir güreşçi olimpiyatlara kendi imkânları ile katılmışlardır.
Aleko Mulos adında bir sporcu 1908 Londra Olimpiyat Oyunları’nda Osmanlı Devleti’ni, jimnastik dalında temsil etmiştir.
Osmanlı Devleti resmi olarak ilk kez 1912 yılında Stockholm’de düzenlenen Olimpiyat Oyunları’na katılmıştır.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında sporla ilgi teşkilatlanma süreci dört merhalede incelenebilir. Bu merhaleler:
1.Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı Dönemi (1922-1936): Bu dönemde Türkiye ilk kez uluslararası müsabakalara katılmıştır.
2.Türk Spor Kurumu Dönemi (1936-1938): Bu kurum ilk kurultayda CHP’ye örgütsel olarak bağlanmış ve böylece spor devlet denetimine alınmıştır.
3.Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü Dönemi (1938-1945)
4.Gençlik ve Spor Bakanlığı Dönemi (1946)
Cumhuriyet döneminde sporun devlet denetimi ve gözetiminde gelişme gösterdiği ilk kurumsal yapı 1921’de kurulan “İdman İttifakı Heyeti Muvakkatesi”dir. Bu yapı sonradan Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı adını almıştır (s. 15).
Yusuf Ziya Öniş, Ali Sami Yen, Burhan Felek ve Nasuhi Esat Baydar’ın birlikte tercüme ettikleri İsviçre Spor Teşkilâtı tüzüğüyle Türkiye’de sporun örgütlenmesi yolunda ilk önemli adım atılmıştır.
İstanbul’daki spor kulüplerinin temsilcileri, 26 Haziran 1920 tarihinde İstanbul’da ilk toplantılarını yapmışlar, 15 Nisan 1921’de ikinci toplantılarını yapmışlardır.
Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı (TİCİ), 22 Mayıs 1922’de tüzel kişiliğine kavuşmuştur.
TİCİ’nin sporda millî ruhu kamçılayacağı, millî temsil arzusuyla sporcuyu motive edeceği düşünülmüştür.
TİCİ’nin kuruluş amaçlarından biriside gençlerin maddî ve manevi yönden sağlam, sıhhatli, vatanına bağlı olarak yetişmelerini sağlayarak, askere ve yurt müdafaasına hazır bulunmalarını temin etmek olmuştur (s. 18).
Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı’nın faaliyette olduğu dönemde atletizm, voleybol, tenis, yelken gibi daha önceki dönemlerde Türk sporunda yer almayan spor branşlarının önemi artmış ve bu sporlara yönelik yatırımlar yapılmıştır.
TİCİ’nin Birinci Kongresi Ankara’da, 5-12 Eylül 1924 tarihleri arasında Türk Ocağında küşad olunmuştur.
TİCİ’nin İkinci Kongresi 18 Eylül 1925’te Ankara Belediye salonunda yapıldı.
TİCİ’nin Üçüncü Kongresi 28 Eylül - 1 Ekim 1926 tarihleri arasında Ankara’da toplandı.
…
Türkiye Cumhuriyetinin ilk yıllarından itibaren sporda ilerlemenin en önemli basamaklarından biri olarak okullardaki beden terbiyesi derslerinin niteliğinin arttırılması düşünülmüştür.
Beden eğitimi öğretmeni ihtiyacını gidermek ve Avrupa milletlerinin beden eğitimi konusunda takip ettikleri metotları öğrenmek için 1925’te Millî Eğitim Bakanlığı tarafından yurtdışına öğrenciler gönderildi (s. 30-31).
…beden eğitimi öğretmeni ihtiyacının fazla olması sebebiyle Mustafa Necati’nin maarif vekilliği yaptığı dönemlerde (1926) açığı asgariye indirebilmek için ilk defa kurslar açılmıştır.
Orta dereceli okullara öğretmen yetiştirmek üzere 1925 yılında Konya’da “Orta Muallim Mektebi” adıyla açılan okul, 1928’de Ankara’ya taşınmıştır. Aynı yıl okulun adı “Gazi Orta Mektebi ve Terbiye Enstitüsü” olarak değiştirilmiştir.
…hükümet; 1933’te Alman spor adamı Carl Diem’i Türkiye’ye davet etmiş ve beden terbiyesi ile sporun geliştirilmesi konusunda bir rapor istemiştir.
1933 yılında spor teşkilat yapılarının araştırılması amacıyla Rusya’ya bir heyet gönderilmiştir.
Selim Sırrı Tarcan, bu dönemde Türkiye’de beden terbiyesinin geliştirilmesi amacıyla bir layiha hazırlayarak, 27 Mart 1935’te CHP Genel Sekreteri Rahmi Apak’a sunmuştur.
Selim Sırrı Tarcan raporunda; Türk ırkının istikbâli olan gençlerin bedenî terbiyelerinde en uygun vasıtanın jimnastik olduğu ve bu sayede memleketin koruyucusu olacak nesillerin sağlam, canlı, ateşli, kuvvetli ve kudretli bir şekilde yetişecekleri savunulmuştur (s. 35).
Sporu ilerlemek, geçmek, başarılı olmak isteğinden doğan bir faaliyet olarak tanımlayan Tarcan, müsabakaların sporun karakterinde olduğunu, en basit faaliyetlerin bile müsabakaya dönüştüğünde sporlaşacağını söylemiştir.
Türk Spor Teşkilâtının Kurulması
14 Kasım 1929’da Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakının, Cumhuriyet Halk Fırkası ile bağlarını kuvvetlendirmek ve teşkilâttan gelen talep üzerine çalışma düzeninin en güzel şekilde sağlanması amacıyla, teşkilat nizamnamesinde bazı değişiklikler yapılmasına karar verilmiştir.
Türk Spor Kurumu Döneminde Türkiye’de Spor (1936-1938)
…bu dönemde “sporda devletçilik” anlayışı hâkim olmuştur.
TİCİ’nin lağvedilerek yerine Türk Spor Kurumunun kurulmasına ve kurum başkanlığına emekli General Ali Hikmet Ayerdem’in getirilmesine oy birliği ile karar verilmesinin ardından Türk Spor Kurumu, 18 Nisan 1936 tarihli talebiyle CHP’ye bağlanmıştır.
Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü Döneminde Türkiye’de Spor (1938-1986)
3530 sayılı yasayla kurulan Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü sporu eğitim ve sağlık gibi bir kamu hizmeti olarak ele almıştır. Kanun, 16 Temmuz 1938’de Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Devletin, spor faaliyetlerinden en önemli ve ilk beklentisi batılı ülkelerin gerisinde bulunan Türkiye’nin bu açığı kapatması olarak belirtilmiştir.
Hükümet Programlarında (1923-1938) Spor Politikaları
Cumhuriyet’in ilânından sonra sporun geliştirilmesine yönelik faaliyetlerden açıkça hükümet programında bahseden ilk hükümet, 01 Kasım 1937 - 11 Kasım 1938 arasındaki dönemde iktidarda olan Birinci Bayar Hükümeti olmuştur.
Sporun Geliştirilmesinde Kızılay Gençlik ve Sağlık Kamplarının İşlevleri
1933 yılından itibaren Kızılay Gençlik Kamplarının kurulmasıyla birlikte, sporun sağlıklı bir toplum yaratma misyonunu gerçekleştirmek amacı doğrultusunda bir adım daha atılmıştır.
1932’de kurulan Halkevlerinin, Atatürk’ün tavsiye ve telkinleri ile spor faaliyetlerinde yapması gereken çalışmalar teşkilâtın nizamnamesinin spor ile ilgili bölümlerinde (Vakit, “Halkevleri Teşkilatının Umûmî Esasları”, 14 Şubat 1932); “Spor ve bütün beden hareketleri gençlik terbiyesinin ve millî terbiyenin vazgeçilmeyecek olan aslî ve mühim bir rüknüdür. Bu sebeple Türk gençliğinde ve Türk halkında spora ve beden hareketlerine sevgi ve alâka uyandırılmalı, bunlar bir kitle hareketi, millî bir faaliyet hâline getirilmelidir.” şeklinde vurgulanmıştır (s. 58).
Atatürk’ün ilgi duyduğu spor dalları arasında birinci sırada kuvvet ve zekâ oyunu olarak gördüğü güreş yer almıştır (Afet İnan, Atatürk’ten Hatıralar, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1950, s.157). Güreş sporu içerisinde serbest güreşe ayrı bir ilgi duymuştur. Bu ilgisini ise şu sözlerle ifade etmiştir (Ferit Celâl Güven, Yücel Aylık Sanat ve Fikir Mecmuası, Cilt: 10, Sayı: 57, Kasım 1939, s.130):
“Benim en çok sevdiğim spor, serbest güreştir. Hangi Türk askerîni, köylüsünü isterseniz soyup meydana çıkarınız; dik omuzlan, iyi, kusursuz oluşmuş kasları, keskin yüz çizgileri, yanık tatlı renkleri, kafa yapıları, insanın ruhuna güven ve neşe veren bir eser olarak canlanır. Türk milleti anadan doğma sporcudur. Henüz yürümeye başlayan köy çocuklarını bile harman yerlerinde güreşirlerken görürsünüz.”
Bu sporla uğraşanları güven ve mutluluk aşılayan birer abide olarak görmüştür.
1933‘te tertip edilen Türkiye - İtalya Millî Güreş Müsabakası’nda, karşılaşmaların yapıldığı Maksim Salonuna giderek güreşçilerimizden Arabacı İsmail’i, İtalyanların meşhur güreşçisi Fidere Lombardi’yi mağlup eden güreşçimiz Said Arıkan’ı ve ağır sıklet şampiyonumuz Çoban Mehmet’i desteklemiştir (“Reis-i Cumhur Hazretleri Son Güreşleri Şereflendirdiler”, Türkspor, 23 Eylül 1933). Uluslararası müsabakalarda takım halinde başarılar elde eden güreşçilerimizi Florya’da ki Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nde ağırlamıştır (s. 60).
Gazi’nin sık sık muhafız erlerini çağırtarak boylarına ve kilolarına göre eşleştirip güreştirdiği, kendisinin de hakemlik yaptığı belirtilmiştir.
…su sporlarının geliştirilmesi için Üçüncü Umumî Müfettişliğin Kurulmasıyla mıntıka dâhilinde yer alan Artvin, Rize, Trabzon, Erzurum, Erzincan gibi illerde Tahsin Uzer’in genel müfettişliği döneminde bölgedeki kulüplerin teşkil edilmesine yönelik çalışmalar hız kazanmıştır.
16 Şubat 1925’te havacılık sporlarını Türk gençlerine tanıtmak, sevdirmek ve uğraşmaları için teşvik etmek maksadıyla “Türk Tayyare Cemiyeti" kurulmuştur. Ayrıca belirtilen bu hedeflerin dışında millî savunmaya destek olunması da hedeflenmiştir. Havacılık faaliyetlerini geliştirmek ve topluma yaymak amacıyla 1932’de Vecihi Bey (Hürkuş) tarafından “Sivil Tayyare Okulu” açılmıştır. 3 Mayıs 1935 ‘te sivil havacılığı geliştirmek maksadıyla, bizzat Atatürk tarafından “Türkkuşu” sivil havacılık okulu olarak faaliyetlerine başlamıştır. Türk Hava Kurumunun planör eğitim faaliyetlerine de bu dönemde ağırlık verilmiştir. 1935’te Ankara Ergazi ve Etimesgut’ta, planör eğitim alanları teşkil edilmiştir (s. 62).
Atatürk’ün ilgi ve teşvikiyle Cumhuriyet döneminde gelişme kaydeden diğer bir spor dalı ise otomobil sporları olmuştur. 1932’de “Türkiye Seyyahîn Cemiyeti” olarak faaliyetlerine başlayıp, “Türkiye Turing Kulübü” ve sonrasında da “Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu” olarak faaliyetlerini sürdürmüştür (s. 62-63).
1935’te voleybol, hentbol, tenis ve basketbol sporları “Spor Oyunları Federasyonu” çatısı altında toplanmıştır.
Sporun Kurumsallaşması ve Halka Mâl Edilmesinde Gençlik ve Spor Bayramlarının Etkisi
Spor bayramları Osmanlı Devletinin son dönemlerinden itibaren farklı isimlerle tertip edilmiştir. Erken Cumhuriyet döneminde de aynı isimlerle yapılan bu organizasyonlar nihayet 19 Mayıs 1938’de Gençlik ve Spor Bayramı adını almıştır.
Türk Ocakları ve Halkevlerinin Cumhuriyet Dönemi’nde Sporun Gelişimine Katkıları
Türkçülük fikriyatının geliştirilmesi maksadıyla Türk Ocakları 25 Mart 1912’de kurulmuştur. Cumhuriyet döneminde de 1931 yılına kadar faaliyetlerini sürdürmüştür.
1913 yılında Türk Ocakları bünyesinde faaliyet göstermeye başlayan “Türk Gücü
Cemiyeti”, devletin beden terbiyesinden beklentisini oluşturan toplum sağlığını korumak ve savaşa hazırlık faaliyetlerini desteklemek amacıyla çalışmalarını sürdürmüştür.
Erken Cumhuriyet’in spor teşkilatlanmasında büyük öneme sahip olmuş, TİCİ’nin kuruluşunda ve örgütlenmesinde önemli katkılar sağlamıştır.
İstanbul mıntıkasında güreş federasyonunu temsil eden Bahaeddin Bey, sporun ancak resmi ellerle yaygınlaşıp, ilerlemesi gerektiği fikrini savunmuştur. Olimpiyatlara gönderilecek gençler için hükümetin bankaya para koyması gerektiğini belirterek, teşkilat adına ayırılan paraların başka yerlere sarf edilmemesi, kulüp ve mıntıkalara doğrudan doğruya değil federasyonlar aracılığıyla para aktarılması fikrini savunmaktadır (s. 68-69).
Halkevlerinin Kuruluşu ve Amaçları
Mustafa Kemal Paşa’nın emriyle, 260 şubesi bulunan Türk Ocağı Derneği; 10 Nisan 1931’de feshedilerek bütün mal varlığı Cumhuriyet Halk Fırkasına devredilmiştir.
Devletin tüm imkânlarından faydalanan ve desteklenen Halkevleri toplumun gelişimini sağlamak için tarih, dil ve edebiyat, sanat, spor şubeleri vasıtasıyla birçok alanda önemli hizmetler vermiştir.
Halkevleri sporun Türkiye’de geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması için “Spor Şubeleri” kurarak Türk gençliğinin spor ve beden eğitimine karşı ilgisini uyandırmayı hedeflemiştir.
Güreş, Boks, Eskrim: Bu üç sporda kapalı salon sporlarıdır. Halkevlerinin yaptığı çalışmalarla güreş sporunun hayat kaynağı olan köylerde yeniden bu sporu yaymak, yaşatmak ve kalkındırmak en önemli vazife olarak görülmüştür. Boks ve eskrim gibi sporların, ülkemizdeki spor çeşitliliğini arttırmak maksadıyla yapılmasının önemli olduğu belirtilmiştir. Boks malzemesinin biraz pahalı olması, ülkemizde imâl edilmemesi ve bu sporlarla ilgilenenlerin az sayıda olması, bu sporların gelişmesi için sıkı bir çalışmanın yapılması gerektiğini göstermektedir. Bu sporların gelişmesi için uzman anternörler getirilmesi ve yetiştirilmesi büyük önem taşımaktadır (s. 81).
Halkevleri çalışmalarının toplu ve verimli olmalarını temin etmek amacıyla mahalli kulüpleri çatısı altında toplamış, çalışmalarını organize etmiş ve federe edilmeye değer kulüpler hâline getirmiştir.
Uluslararası Spor Organizasyonlarında Türkiye
25 Kasım 1892’de Paris Sorbon Üniversitesinin konferans salonunda, Union des Sociétés Françaises des Sports Athlétiques’in beşinci kuruluş yıldönümü sebebiyle Baron Coubetin yaptığı konuşmasında modern olimpiyatları tekrar ihya etme düşüncesini açıklamıştır. 16-23 Haziran 1894’te 12 ülkeden 200 fazla delegenin katılımıyla yapılan toplantılarda oyunların tüzüğünün hazırlanması için bir komite seçilmiş, komitenin başkanlığına Coubertin getirilmiştir (s. 85).
1896 ve 1900 olimpiyatlarına Osmanlı devleti katılmadı.
1906’da düzenlenen ara olimpiyata resmi olarak katılmayan Osmanlı devleti gayrı resmi olarak katılmak isteyenlere izin vermiştir (s. 85).
Osmanlı Devleti’nden olimpiyatlara gönüllü olarak atletizm, jimnastik, eskrim, güreş ve futbol branşlarından İzmir’den bir Ermeni, İstanbul’dan sekiz Rum, İzmir’den on İngiliz, bir Musevi ve on Rum olmak üzere 30 sporcu katılım göstermiştir.
Selim Sırrı Bey tarafından 1909’da “Osmanlı Millî Olimpiyat Cemiyeti” kurulmuştur.
15 Aralık 1909’da yapılan Uluslararası Olimpiyat Komitesi toplantısında Osmanlı Olimpiyat Cemiyetini ilk defa Selim Sırrı Bey temsil etmiştir. 23-28 Mayıs 1911’de Budapeşte’de yapılan toplantıda Uluslararası Olimpiyat Komitesi, Türkiye’yi resmen üyeliğe kabul etmiştir. Bu gelişmeler sonrasında Osmanlı Devleti ilk defa 1912 Stockholm Olimpiyatları’na katılmıştır.
Osmanlı Devleti 1912 Stockholm olimpiyatlarına katılmak isteyen sporcular için ilan vermiş ilâna cevap veren gençler gidiş dönüş yol masraflarının kendilerine ait olduğunu öğrenince katılmaktan vaz geçmişlerdir. Robert Kolej mezunlarından Mıgırdiç Mıgıryan ve Vahram Papazyan isimli iki Ermeni genci bu şartları kabul etmişler ve bütün masrafları kendileri karşılayarak Osmanlı Devleti adına resmen olimpiyat oyunlarına katılabilmişlerdir.
Mıgıryan’ın bu oyunlarda sağ ve sol elle güle atmada yedinci olduğu belirtilmektedir. Papazyan ise olimpiyatlara atletizm dalında katılmıştır (s. 86).
1920 olimpiyatına Osmanlı devleti işgal altında olduğu için katılamadı.
1924 Paris Olimpiyatına katılmak maksadıyla (Millî Olimpiyat Cemiyeti yerine kâin) Cihan Müsabakalarına Hazırlık Cemiyeti, Haziran 1922 tarihinde kurulmuştur. Temmuz 1922’de Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı bünyesinde atletizm, futbol ve güreş federasyonu kurularak uluslararası federasyonlara üyelik için müracaat edilmiştir.
Türkiye Millî Olimpiyat Cemiyetinin Kurulması ve Faaliyetleri
CMHC (Cihan Müsabakalarına Hazırlık Cemiyeti) ile TİCİ yöneticilerinin bir araya gelerek yeni nizamnâmesini hazırladıkları Millî Olimpiyat Cemiyetinin başına özellikle “Türkiye” ibaresi konulmuş ve adı da “Türkiye Millî Olimpiyat Cemiyeti” olarak ilân edilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin İlk Olimpiyat Deneyimi: 1924 Paris Olimpiyatları
1924 Paris Olimpiyatlarında “Milletler Cemiyeti” üyesi olmak şartı benimsenmiştir. Bu şarttan sadece Türkiye Cumhuriyeti muaf tutulmuştur. Bu sürecin Türkiye lehine işlemesinde Selim Sırrı Bey’in Olimpiyat Komitesi Başkanı Coubertin ile sıkı temas içerisinde bulunması etkili olmuştur.
“Yabancı, unutulmuş şahsiyetlerimizi Avrupa’ya ve hatta bütün dünyaya tanıttırmak için 1924’te yapılacak olinpike bir atlet grubu hazırlamakla şimdiden meşgul olmalıyız. Türkleri haritada bile görmek istemeyen garb milletlerine mevcudiyetimizi takdir ettirmek için artık bu fırsatı kaçırmayalım.”
Spor Âlemi mecmuası yazarlarından Robert Koleji cimnastik muallimi Ahmet İzzet Bey, Türkiye Cumhuriyeti’nin 1924 Paris Olimpiyatlarına katılımının önemini bu sözlerle anlatmış (Ahmed İzzet, “Olinpik Müsabakaları”, Spor Âlemi, S. 47, 8 Şubat 1338, s. 12).
Türkiye olimpiyatlara atletizm, güreş ve futbol alanlarında katılmaya karar vermiş ve bu konuda sporcularımızı kısa bir sürede hazırlamak için yabancı antrenörler aramaya başlamıştır.
Olimpiyatlarda Türkiye’yi temsil edecek sporcuların, Türkiye İdman Cemiyetleri
İttifakı tarafından, 20-21 Mart 1924 tarihleri arasında Eskişehir’de yapılacak müsabakalar sonucunda tespit edilmesi kararlaştırılmıştır.
Eskişehir’de yapılan seçmelerde başarılı olan sporcular İstanbul’da ki olimpiyat kampına alınarak çalışmalarına burada devam etmişlerdir.
…güreş takımını çalıştırmak için Trabzon’dan özel davetle getirtilen Süleyman Rıza Bey çalışmalara başlamıştır. Bu takım içinde en başarılı olan sporcular olimpiyatlara gönderilmişlerdir (s. 95).
Olimpiyatlara giden ilk kafileyi oluşturan Türk Futbol Millî Takımı, 8 Mayıs 1924’te Galata Rıhtımı’ndan kalkan bir şileple Paris’e gitmek için yola çıkmışlardır.
18 Mayıs 1924’te Paris’e ulaşan sporcularımız, olimpiyat köyüne yerleştirildiler.
İkinci kafilede yer alan güreşçi ve atletlerimiz, TİCİ başkanı Ali Sami Bey’le birlikte 27 Haziran 1924 tarihinde İstanbul’dan trenle gitmişler; 1 Temmuz’da Paris’e ulaşmışlardır.
44 ülkeden, 308 oyuncunun katıldığı (2954 erkek, 135 kadın sporcu) olimpiyatlara Türkiye’den kırk sporcu iştirak etmiştir.
Güreş: Paris Olimpiyatlarına katılacak güreşçilerimize modern güreşlerin tekniklerini öğretmek için Macaristan’dan getirtilen antrenör Raul Peter, güreşçilerimize minder güreşlerinin tekniklerini öğretmiş ve kısa sürede önemli gelişmeler kat edilmiştir.
7 Temmuz’da başlayan müsabakalarda hafif sıklette Fuad Bey, Finlandiyalı rakibine üç dakika elli iki saniyede mağlup olmuştur. İsveçli rakibi karşısında Seyfi Bey, beş dakikalık bir mücadele sonrasında yenilgiye uğratmıştır. Müsabakaların ikinci gününde Mazhar Bey, Avusturyalı rakibine mağlup olurken, ikinci maçta Tayyar Bey rakibini 3 dakika 45 saniyede mağlup etmiştir.
Tayyar Bey ikinci maçını Fransız güreşçi ile yaparak oyunu kazanmış, ancak üçüncü maçında sakatlanarak Finli güreşçiye sayı farkı ile yenilmiştir. Sakatlığı devam ettiği için son maçına çıkamayan Tayyar Bey’in maçtan çekilmek zorunda kalması Türkiye’nin olimpiyatlardaki ilk şampiyonluğu kaçırmasına sebep olmuştur.
Ankara’dan olimpiyatlara katılan millî atletimiz Lütfi Bey (s. 101):
“Başımızda bulunan beyler zerre kadar bizleri düşünmüyor ve kendi gönüllerini eğlendirmek içün dans salonlarına gitmeyi düşünüyorlardı. Mıntıkadan gelen bizler, hep beraber kendi paramızla Stad Colomb’a gittik.”
Atletizm alanında müsabakalara katılan atletlerimiz seyahat masraflarının kendileri tarafından karşılanması ve idarecilerin ilgisizliği gibi konularda önemli tenkitlerde bulunmuş ve memnuniyetsizliklerini bu ifadelerle dile getirmişlerdir.
1924 Paris Olimpiyatları Türkiye Cumhuriyeti’nin katıldığı ilk uluslararası organizasyon olması bakımından önemlidir.
Amsterdam Olimpiyatları (1928) ve Türkiye
Amsterdam Olimpiyatlarına 46 ülkeden, 290’ı bayan olmak üzere toplam 3015 sporcu katılmıştır.
Türkiye 1928 Amsterdam Olimpiyatları’na 20 futbolcu, 4 eskrimci, 4 bisikletçi, 5 atlet ve 1 halterci olmak üzere toplam 40 erkek sporcu ile katılmıştır.
Balkan Oyunları’nda Türkiye (1931)
Türkiye, eskrim dalında Balkan şampiyonu olmayı başarmıştır. Sporcularımızdan Enver bireysel kılıç karşılaşmasında Yunanlı ve Bulgar rakiplerini yenerek Balkan Kılıç Şampiyonu olmuştur. Binicilikte 32 kilometrelik mukavemet koşusunda 8 sporcumuz (zabitimiz), Bulgarları üç safhada mağlup ederek birinci ve ikinci olarak yarışları tamamlamıştır. Futbolda Bulgar millî takımına 5-1 yenilen millîlerimiz, Yugoslavya millî takımını 2-0 yenmiştir.
Garmisch Partenkirchen (1936) Kış Olimpiyatlarında Türkiye
İlk Kış Olimpiyatları 1924’de Fransa Chamonix’te düzenlenmiştir. Kış Olimpiyatları 1928’de İsviçre (St. Morıtz), 1932’de ABD (Lake Placıd), 1936’da Almanya Garmisch Partenkirchen’de yapılmıştır.
Türkiye’nin 1936 Kış Olimpiyatları için, İstanbul ve Ankara’dan 3, Bursa Dağcılık Kulübünden 3 olmak üzere toplam 9 sporcunun gönderilmesi teklif edilmiştir.
Türkiye’nin müsabakalarda herhangi bir başarı kazanamasa da çok sayıda dost ve sempati kazandığı gazetelerde yapılan yorumlar arasındadır.
Türkiye, 1932 Los Angeles Olimpiyatları’na 1929 Dünya ekonomik buhranının olumsuz etkileri ve 1928 olimpiyatlarında yaşanan idari ve sportif problemler sebebiyle katılamamıştır.
Berlin Olimpiyatları’nda (1936) Türkiye
Berlin Olimpiyatları’na 49 ülkeden 360’ı bayan, 4433’ü erkek olmak üzere toplam 4793 sporcu katılmıştır.
Türkiye 57’si erkek, 2’si bayan olmak toplam 59 sporcu ile katılmıştır.
Güreş: yarı ağır sıklette güreşçimiz Mustafa Avcıoğlu, İngiliz güreşçi Kard’ı sayı hesabıyla yenmiştir. Ağır sıklette ise güreşçimiz Mehmet Çoban, Belçikalı güreşçi Şarli’yle yaptığı maçı sayı hesabıyla kazanmıştır.
Ahmet Çakır Yıldız, Japon güreşçi Tamba’ya sayı üstünlüğü ile galip gelmiştir. Serbest güreş müsabakalarında güreşçilerimiz Almanya ve Amerika’ya yenilmişlerdir.
Serbest güreşte rakipleri Alman Schedler, İsveçli Lindblom, İtalyan Gallegati ve İsviçreli Krebs’i sayı üstünlüğü sağlayan, son maçında rakibi ABD’li Voliva’ya yenilen güreşçimiz Ahmet Kireççi, 79 kilo serbest güreşte bronz madalya almaya hak kazanmıştır.
Serbest stilde güreşen Yaşar Erkan, rakipleri Danimarkalı Nielsen, Japon Yoshioka ve İtalyan Borgi’yi tuşla, Letonya’lı Kundzins’i sayı ile mağlup ederek finale yükselmiştir. Final grubunda, İsveçli Karlsson ve Finlandiyalı Reinci ile mücadele etmiştir. İlk maçta Finlandiyalı rakibine yenilen Yaşar’ın; İsveç ve Finlandiya arasında yapılan mücadeleyi Finlandiya’nın kazanması ile galibiyeti tescil edilmiştir. Yaşar önceki maçlarında kazandığı galibiyetlerle elde ettiği puan farkı ile birinci olmuştur.
Güreş müsabakalarında aldığı birincilikle Yaşar, Türkiye olimpiyat tarihindeki ilk altın madalyayı kazanan sporcumuz olmuştur (s. 121).
Diğer güreşçilerimizin elde ettikleri dereceler:
87 kg Serbest Mehmet Çoban 4.oldu
56 kg Serbest Ahmet Çakıryıldız 6.oldu
72 kg Grekoromen Nuri Boytorun 6.oldu
72 kg Serbest Hüseyin Erçetin 7.oldu
87 kg Grekoromen Mustafa Çakmak 8.oldu
Cirit
Millî kültürümüzün bir parçası olan cirit sporunda en önemli amaç oyuncunun çeviklik, zekâ, yiğitlik ve bağışlama gibi erdemleri gösterebilmesini sağlamaktır. Atlı bir spor olan cirit erkekler tarafından yapılmakta olup, daha çok yurdumuzun iç bölgelerinde yaygınlaşmıştır.
Güreş
Birinci Meşrutiyet yıllarında kendilerini organizatör ve menajer olarak tanıtan kişiler, 1895-1910 tarihleri arasındaki dönemde yurt dışı organizasyonlara götürdükleri pehlivanlarımız üzerinden servetler kazanmışlardır. Avrupa ve Amerika’da yapılan güreş şampiyonalarına katılan pehlivanlarımızdan Koca Yusuf, Paris’te ve Amerika’da, Adalı Halil Amerika’da güreşerek büyük başarılar elde etmiştir.
Beşiktaş Osmanlı Spor kulübünün kurulmasıyla “Alafranga” tabirinin de kullanıldığı minder güreşleri yaygınlaşmıştır.
Balkan Savaşlarında pehlivanların yetiştirildiği Rumeli ve Trakya’nın kaybedilmesi, Türk güreşinin gerilemesine sebep olmuştur.
Türkiye’de Greko-Romen güreşin gelişmesinde, 1924 Paris olimpiyatları için güreş takımımızı çalıştırmak üzere Macaristan’dan getirtilen Raul Peter, Finlandiya’dan Onni Pellinen modern güreşin ülkemizdeki gelişimine büyük katkı sağlamışlardır.
Cumhuriyet döneminde modern güreşin gelişiminin yanında, geleneksel güreş dallarından “Kırkpınar” güreşlerinin de yaşatılması için çalışmalar yapılmıştır.
30 Mayıs 1924 Cuma günü Sarayiçi’nde Türk Ocağı tarafından, Millî Eğitim Müdürü İsmail Habib Sevük’ün öncülüğünde Sarayiçi’nde bir güreş organizasyonu yapıldı. Bu tarihten itibaren her yıl tekrar edilen bu güreş müsabakaları 1925’te “Kırkpınar Güreşleri” adını alarak her sene yapılmaya başlanmıştır.
Güreşin köylere varıncaya kadar her yerde modern tekniklerle yapılmasını ve yayılmasını görev edinen Halkevleri ilk olarak pehlivanların yetişmesine kaynaklık eden köylerde, güreşi tekrar gündeme getirmek için çalışmalar yapılması ve bunun içinde sayısı 367’ye ulaşan Halkevlerin de imkânlar ölçüsünde küçük veya büyük güreş salonları oluşturarak minderleri temin etmek için harekete geçilmiştir.
Güreş Millî takımımız 1932’de Balkan Şampiyonası’nda, serbest güreşte 5 altın, 2 gümüş madalya kazanarak takım halinde birinciliği elde etmiştir. 1935 yılından itibaren Greko-Romen stil yanında serbest güreş şampiyonası düzenlenmiş, serbest stile adapte olan güreşçilerimiz, aynı yıl içinde Türkiye’ye gelen Alman millî takımını 7-0’lık ağır bir yenilgiye uğratmıştır.
Binicilik
Cumhuriyet’in ilânından sonraki süreçte Veliefendi de beton tribün yarışçılığının temelleri atılmış, daha düzgün bir pistte, sosyal tesisleri intizamlı bir alan oluşturulmuştur.
Jimnastik
19.yy’da Avrupa’da modern sporlara geçiş ilk olarak jimnastikle olmuştur.
Futbol
Türkiye’de futbol ilk kez 19.yy sonlarında İzmir’e yerleşen ve büyük çoğunluğu tütün ticareti ile uğraşan İngiliz aileler arasında oynanmaya başlanmıştır.
İzmir’e yerleşen İngilizlerin 1890’da kurdukları “Football and Rugby Club” bu alanda Türkiye’de ki ilk futbol kulübü sayılmıştır.
Fuad Hüsnü Bey ve Reşad Danyal Bey İngiliz gençleri ile yakın arkadaşlıklar kurmuşlar ve Türkiye’nin ilk Futbol takımı İngilizce olarak “Black Stocking” adıyla kurulmuştur.
Cumhuriyet’in ilânı sonrasında Futbol Heyet-i Müttehidesi (Türk Futbol Federasyonu) İdman Cemiyetleri İttifakı bünyesinde, Yusuf Ziya Öniş başkanlığında kurulmuştur.
1923’te FIFA’ya yapılan müracaatla, Türkiye FIFA’nın 26’ncı üyesi olmuştur.
Voleybol
1895’de Amerika’da başlayan voleybol, Türkiye’de şube açan Amerikan YMCA (Yong Men’s Christish Associaton / Genç Hristiyanlar Birliği) İstanbul Şubesi Başkanı Mr. Deaver tarafından ülkemize getirilmiştir.
Eskrim
Mekteb-i Harbiye öğretmenlerinden Hüsnü Bey’in gayretleri ile Türkiye’de modern Eskrim sporu yayılmaya başlamıştır.
Basketbol
1904 yılında ilk olarak Amerikan Robert College’ın son sınıfında okuyan öğrenciler tarafından Türkiye’de oynanmaya başlanan basketbol, 1911’de Galatasaray Lisesinde Beden Terbiyesi öğretmeni olan Ahmet Robenson tarafından öğrencilerin denemesi için okulun spor salonunda oynatılmış…
Atletizm
Türkiye’deki ilk atletizm çalışmaları Mekteb-i Sultâni de jimnastik hocalığı yapan M. Curel tarafından başlatılmıştır.
Tüfek, Sabri Sami (2019), Cumhuriyet Döneminde Spor (1923 - 1938), Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul